İki yanlıştan bir doğru çıkmaz. Savcı Sadrettin Sarıkaya'nın, MİT'in gizlilik gerektiren yapısını dikkate almayarak, Hakan Fidan'ı şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırırken özensiz davrandığını kabul ediyorum. Elde ciddi belgeler olduğuna da inanıyorum. Bu durumda, alt kademeden başlayarak, gerektiğinde daha üst makamlara çıkılabilirdi. Tabii, gizli belgelerin sızması, fısıltı gazetesi vasıtasıyla yayılması, zaman zaman medyaya düşmesi de çok kötü oldu. Her zamanki gibi, bu defa da kimin sızdırdığı tam olarak bilinmiyor. Bilinmemesine rağmen, önemli operasyonlara imza atmış Emniyet mensuplarının görevlerinden alınması doğru mu? Demek istediğim o ki, savcılık hatalı hareket etmiş dahi olsa, siyaset de, bir başka yanlışla karşılık verdi. Böylece, tartışma alevlendi. Herkes, "Bu MİT mensupları acaba gizli kapaklı ne yapmış?" diye birbirine sormaya başladı. Keşke Hakan Fidan sessiz sedasız ifade vermeye gitseydi; el altından temaslar yapılmak suretiyle, bir çatışma havasına girilmeseydi. Ne savcının, ne de polisin hükümete ya da Hakan Fidan'a zarar vermek için böyle hareket ettiğini düşünmüyorum. Ortada bir meydan okuma yok. Fevri davranan siyaset de bu krizi iyi yönetemedi.