Kartepe Deniz Otobüsü'nün kaçırılmasında, medya, eylemi abartmayarak, Tayyip Erdoğan ile zirvede kararlaştırılan ilkeler çerçevesinde hareket etti. İyi de oldu. Tansiyon tırmanmadı; insanlar endişe ve paniğe kapılmadı. Üstelik başarılı bir operasyonla bertaraf edilince, eylem iyice anlamsız hale geldi. "Silâhlı propaganda" yapılamadı. Bu işin bir tarafı. İkinci bir tarafı daha var. Güvenlik güçleri vaktinde müdahale etmeseydi, çok sayıda suçsuz insanın ölümüne yol açacak bir olayı gerçekleştirmeye hazırlanan teröristin cenazesini almaya gidiyor BDP milletvekili Sebahat Tuncel. Dünyanın her yerinde sivil halkı hedef alan böyle bir eylemciye terörist denir. BDP'lilerin yaklaşımı ise farklı. Meselâ Sebahat Tuncel'in davranışı, terörle arasına mesafe koyması gereken bir siyasetçi tavrı değil. Bırakınız Türklerin hassasiyetine saygı göstermesini, uluslararası ilkeleri de bu şekilde çiğnemiş oluyor. Hiçbir demokratik ülke, "Öcalan'ın şartlarının düzeltilmesi için" onlarca canı tehlikeye atan bir eylemi meşru kabul etmez.
Öldürülen teröristin annesini anlıyorum. Anadır; yüreği yanar; ne yapsa yeridir; ne söylese hoş karşılanmalıdır. Ama, Sebahat Tuncel, "İnfazdan önce ikna edilebilirdi" diye konuşmuş. Acaba ne gibi bir girişimde bulunmuşlar da, kabul görmemiş? Güvenlik güçlerine başvurup, "Biz ikna edebiliriz" demişler mi? Eylemci teşhis edildikten sonra, ailesiyle temasa geçmişler mi?
Her defasında BDP'lileri anlamaya çalışıyorum. Kusura bakmayın ama, onlarda bu istikamette hiçbir gayret göremiyorum. Hep bir mağduriyet duygusu ve her durumda haklı olma iddiası.