Osmanlı Devleti'nden sonra, padişahlığın sona ermesiyle birlikte Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Arap ülkelerinde bir tehdit gibi gösterilen radikal İslâmcı akımlar, ülkemizde dönüşüme set çekecek ciddi bir engel teşkil etmedi. Türkiye'de aşırılaşan unsurlar daima azınlıkta kaldı. Bunun en önemli sebebi, ülkemizin hiçbir zaman sömürgeleştirilmemiş olması. (Cezayir, ancak 1962'de Fransa'ya karşı bağımsızlığını kazandı. Fas ve Tunus, 1956'da) Batı'nın egemenliği altına giren Müslüman memleketlerde, İslâm, antiemperyalist bir savaşın silâhı haline dönüştü, radikalleşti.
Bizde Batılılaşma çabaları, cumhuriyetle değil, Tanzimat'la başladı; Şeriat mahkemelerinin yanı sıra, laik hukuka göre hüküm veren Nizamiye mahkemeleri, medreselerin yanı sıra ise laik okullar kuruldu. Ticaret Kanunu, Ceza Kanunu, Osmanlı döneminde Batı'dan alındı. Cumhuriyete intikal ettiğimizde, zaten sekülerleşme yolunda önemli bir merhale kat edilmişti. Çok partili siyasi hayata geçtiğimizde de, İslâmi değerler, ya Demokrat Parti ve Adalet Partisi gibi büyük partilerin bünyesinde temsil edildi; ya da, AK Parti gibi Milli Görüş geleneğinden gelen bir siyasi oluşum iktidar olurken, kendisi değişti; tabanını da dönüştürdü. Laiklik bu yüzden, ülkemizde, geniş kitleler tarafından içselleştirildi.