Dış politika ile iç politika birbirini etkiliyor. Bu durum da, maalesef soğukkanlı tartışmaları engelliyor. Herkes, takım tutar gibi iki gruba ayrılırken, "gri bölgeler" ihmal ediliyor.
Türkiye-Suriye ilişkilerinden örnek vereyim:
Tayyip Erdoğan, "Sabrımızın sonuna geldik" dedi.
Kemal Kılıçdaroğlu, "Sabrımızın sonuna geldik, ne demek? Ne yapacaksınız, askeri müdahale mi?" diye sordu.
Kılıçdaroğlu, bu cümlesi yüzünden, "Suriye'nin avukatı" ilan edildi. Bunun yanı sıra, AK Parti Genel Başkan yardımcısı Hüseyin Çelik, CHP Genel Başkanı'nın "Alevi" kimliğine vurgu yaparak, onun Beşar Esad'la mezhep yakınlığına dikkat çekti. Oysa Suriye Devlet Başkanı'yla içli dışlı olan esas Tayyip Erdoğan'dı. Ve 850 kilometre müşterek bir sınıra sahip olduğumuz Suriye'nin Devlet Başkanı'yla, o tarihte böyle bir samimiyet kurması, ayrıca, Türkiye'nin menfaatineydi.
Ve isyancılara yardım ediyor.
Mart 2010'da Arap Birliği Zirvesi'nde İtalya Başbakanı Berlusconi, Kaddafi'nin elini öpmüştü. Ama artık, isyancılara destek veriyor.
Hüseyin Çelik'in Kılıçdaroğlu'nun Alevi kimliğine vurgu yapması, hem etik bir tavır olarak değerlendirilemez, hem de Beşar Esad'la asıl dost olan Kılıçdaroğlu değil, Tayyip Erdoğan'dı. Dolayısıyla bu vurgu, gerçekle de örtüşmüyor.