Hopa'da Tayyip Erdoğan'ın mitinginden önce polis, meydana bakan bir binadaki protesto afişlerini kaldırmak istiyor. Afişlerde şu yazılar göze çarpıyor: "Tek yol devrim, tek yol sokak/ Halkevleri", "Karadeniz'in asi çocukları çayına suyuna sahip çıkıyor" "Çaykurumuzu, derelerimizi sattırmayız..."
Aynı bina üzerinde CHP'nin de bayrağı var. Bu afişi indirmek isteyen polisin orantısız güç kullandığı ortada. Üstelik, polise direnen gruptaki bir öğretmen hastaneye kaldırılıyor ve kalp krizi sonucunda hayatını kaybediyor. Ölüme, polisin sert müdahalesi ve biber gazının sebebiyet verdiği söylenebilir. Hadisenin ilk başta Erdoğan'la ilgisi yok ama AK Parti Genel Başkanı hatalı bir değerlendirme yüzünden olayın içine çekilmiş durumda. Erdoğan'ın, hayatını kaybeden öğretmene "Allah rahmet eylesin" bile dememesi, çok eleştiriliyor. Çünkü o öğretmen, Hopa çıkışında Başbakan'ın otobüsüne saldıran eli taşlı sopalı grubun içinde yok. O sadece, miting meydanındaki pankartın indirilmemesi mücadelesini veriyor. Eli sopalı, taşlı grup ise, meydandaki olaylardan yola çıkarak o eylemi yapıyor. Tabii bu eylemde de hoş görülecek bir durum söz konusu değil. Zaten o aşamada, başına taş isabet eden bir polis memurumuz otobüsten düşüyor ve ağır yaralanıyor. Mesele burada da sona ermiyor. Ankara ve İstanbul'da protesto eylemleri devam ediyor.
Şimdi filmi başa saralım... Eğer, ilk anda pankartları indirmek için orantısız güç kullanılmasa ve o öğretmen hayatını kaybetmeseydi... Haydi kaybetti diyelim, Tayyip Erdoğan müessif olaylardan dolayı üzüntü duyduğunu açıklayıp, hoşgörülü davransa ve Metin Lokumcu'nun ailesine başsağlığı dileseydi, hadiseler bu raddeye gelir miydi?
Hava gergin... Herkes stres altında... Başbakan da, miting miting dolaşarak çok yoruldu. Ama bağırıp çağırmak, öfkelenmek, stresi de katlıyor, gerginliği de. Bir an durup, derin bir nefes alsa, öfkesini yense ve yanlış yapanlara bile hoşgörülü davranabilse, sonunda kazanan kendisi olacaktır.