Türk basınının durumu dünyada tartışılıyor; basın özgürlüğü açısından hiç de memnuniyet verici bir noktada bulunmuyoruz.
Yasalarımızda medyayı ilgilendiren sınırlamalar var. İşte bunlardan bazıları: Türk Ceza Kanunu madde 125 (hakaret), madde 132 (haberleşmenin gizliliğini ihlâl), madde 133 (kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması), madde 134 (özel hayatın gizliliğini ihlâl), madde 267 (iftira), madde 277 (yargı görevi yapanı etkileme), madde 285 (soruşturmanın gizliliğinin ihlâli), madde 288 (adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs), madde 329 (devletin güvenliğine ilişkin bilgileri açıklama), Terörle Mücadele Kanunu madde 6 (terör örgütüne hedef gösterme), madde 7 (Terör örgütünün amacının propagandasını yapma).
Belki bu kanuni düzenlemelerden pek çoğu başka ülkelerde de bulunuyor.
Ama bizim, yasalar kadar uygulamada da sorunlarımız mevcut. Netice itibariyle hâkim, daha özgür bir yorumla, birçok yazıyı suç kapsamına almayabilir.
Bir de, dolaylı olarak basını etkileyen maddeler var. Meselâ, Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinin 8. fıkrasında, örgütün amacının propagandasını yapan gazetecinin cezalandırılacağı belirtiliyor.
Zaman zaman TCK 301. ile 318. maddelerden de, basın mensupları yargılanıyor. (301: Türklüğü, cumhuriyeti, hükümeti, yargı organlarını, askeri, Emniyet teşkilâtını aşağılama; 318: askerlikten soğutma)
***
Başkanlığını Salih Memecan'ın yaptığı Medya Derneği, bir rapor hazırlıyor. 2007-
2011 yılları arasında açılan davaların önemli bir bölümü, TCK 285'ten. Toplam dava sayısı 2 bin 333.
1577'si,
soruşturmanın gizliliğini ihlâl sebebiyle 285. maddeden açılmış. Hakaretten açılan dava sayısı 500 (TCK 125). Özellikle Ergenekon ve Balyoz davaları sebebiyle gizliliğin ihlâli ön plana çıkıyor; yüksek miktara ulaşan dava sayısı buradan kaynaklanıyor. Ergenekon ile Balyoz davalarının üzerine giden gazetelerin daha çok davayla karşı karşıya olduğunu da, gene Medya Derneği'nin hazırladığı istatistik ortaya koyuyor.
2007'den bu yana, muhtelif gazetelere açılan dava sayısı:
Vakit: 486;
Star: 443;
Zaman: 394;
Milliyet-Radikal-
Posta: 348;
Akşam-
Tercüman-Güneş: 193;
Hürriyet: 181;
Milli Gazete:
43;
Türkiye: 38;
Vatan:
24;
Yeni Çağ: 8;
Yeni Asya: 6.
Tablo henüz tamamlanmamakla birlikte, gene de bir fikir verebiliyor. Hal böyleyken, Batı dünyası, objektif bir değerlendirmeden ziyade, söylentilerin ve propagandanın tesiri altında,
hükümet aleyhine yazı yazan medya mensuplarının cezalandırıldığını sanıyor. Böyle bir izlenimin doğmasının sebebi, her zaman söylediğimiz gibi, hükümetin Doğan Medyası'na baskı uygulaması ve bazı yazarların işine son verilmesini sağlamasıdır. Onun ötesinde,
yargı yoluyla baskı yapıldığı iddiası gerçek dışıdır.
Bugün, hapishanelerde
"56" gazeteci var. Ama bu gazetecilerin hiçbiri, yukarıda sözünü ettiğimiz maddeler dolayısıyla tutuklu ya da mahkûm değil. Büyük çoğunluğu,
silâhlı terör örgütüne üye olma iddiasıyla cezaevinde. Zaten Oda TV baskını öncesinde, kimse onların adını anmıyordu bile. Hapiste gazetecilerin bulunduğunu, Ahmet Şık ve Nedim Şener tutuklanınca hatırladık!