Bir yandan faili meçhul cinayetlerin hesabını sormak, bir yandan da Balyoz ya da Ergenekon'un üzerine gidenleri eleştirmek ya da bu davaları "fasa fiso" gibi değerlendirmek önemli bir çelişki.
"Cinayeti işleyen tetikçiler bulundu; arkasındakiler meydana çıkmadı" deniliyor. Eğer bir plan ve proje kapsamında Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok veya Musa Anter öldürüldüyse, perde arkasındaki failler ancak derin bir örgütlenmenin içindedir. Bu da, Jİ- TEM'dir, Kontrgerilla'dır, Kafes Eylem Planı'dır, Balyoz'dur, Ergenekon'dur.
12 Eylül öncesi, büyük kentlerde bombaların patlatıldığını, kahvehanelerin tarandığını, Kahramanmaraş'ta ve Çorum'da, Alevi yurttaşlarımızın öldürüldüğünü, "bir sağdan, bir soldan" hesabıyla gençlere ve aydınlara kıyıldığını biliyoruz.
Balyoz belgeleri arasında da, "hedefteki 19 isim" ortaya çıkmadı mı? Ya da 2009 tarihli Kafes Eylem Planı kapsamında, gayrimüslümler hedef alınmayacak mıydı? 2 amirale suikast düzenlenmeyecek miydi?
Sahi... Şemdinli'de Umut Kitabevi'ne bomba atan "iyi çocuklar" astsubay Ali Kaya ve Özcan İldeniz de mi hiçbir şey ifade etmiyor? "Devletin bekası için, her şey mubah" zihniyetidir bütün faili meçhullerin arkasında olan. Ve maalesef bugün, hâlâ Ergenekon'a, Balyoz'a, İrtica ile Mücadele Eylem Planı'na, Kafes Eylem Planı'na "düzmece" diyenler, kendilerini o zihniyetin işbirlikçileri durumuna düşürüyorlar.