Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun tasarısı tartışma yarattı. Tıpkı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi, Anayasa Mahkemesi'ne de kişisel başvuru hakkının verileceğini biliyorduk.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bir hak ihlâli olduğunu açıklamakla yetiniyor ve tazminata hükmediyor. Oysa yeni düzenlemede gördüğümüz kadarıyla, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay'dan üstün bir yargı mercii haline dönüştürülüyor. Çünkü ihlâle konu kararı veya idari işlemi iptal edebilecek. Bunun doğru olmadığını düşünüyorum. "Hak ihlâli vardır" ya da "yoktur" diyebilmeli ve sadece tazminata hükmedebilmeli; yetkisi bununla sınırlı kalmalı. Oysa tasarıda, "İhlâl kararı verilmesi halinde, ihlâlin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için neler yapılması gerektiğine hükmedebilir. Eğer, ihlâl bir mahkeme kararından veya idari işlemden kaynaklanmışsa, yargılanmanın yeniden yapılmasını isteyebilir" deniliyor. Anayasa Mahkemesi'nin, kişisel başvuru halinde, Yargıtay ya da Danıştay kararlarını geçersiz hale getirmesinin yolu açılıyor.
***
Tayyip Erdoğan'ın, Kuveyt ve Katar gezilerinin son gününde gazetecilere yaptığı açıklamalar, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı tanınırken, başörtüsü yasağının kaldırılmasının önemli bir saik olduğunu gösteriyor. Heyetteki gazetecilerle sohbetinde, Erdoğan şöyle diyor:
"Başörtülülerin kamuda çalışmak gibi sorunlarını çözmeliyiz. Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı geliyor. Mahkeme, nasıl yasal olmadığı halde bir engel koyduysa, bireysel başvuru da yeni bir süreç başlatacak. Bu hak mücadelesinde er ya da geç bir noktaya varılacak."
Başörtülü kızların, hanımların, hem üniversitelerde öğretim üyesi olarak çalışmasını, hem de milletvekili seçilmesini samimiyetle arzu ediyorum. Ama keşke Erdoğan, bireysel başvuru hakkıyla, başörtüsü meselesini bu kadar açık seçik irtibatlandırmasaydı. Hayatın doğal akışı içinde, meselâ, Amerika'da öğretim üyesi olarak çalışan Merve Kavakçı Türkiye'ye gelir ve Anayasa Mahkemesi'ne başvurarak böyle bir hakkı elde edebilirdi. Biz de, Anayasa Mahkemesi'nin bu kararını, bir içtihat değişikliği olarak yorumlardık. Siyasi tartışmaların odağı haline geldiği takdirde, sorunun çözülmesinin zorlaştığını biliyoruz. Bu yüzden,
"Keşke, Erdoğan o konuya girmeseydi" diyoruz. Ayrıca, yeni düzenleme, hak ihlâli var ya da yok tespitiyle yetinmeyip, yargı kararının iptal edilmesi ve yeniden yargılamanın yapılması noktasına kadar Anayasa Mahkemesi'nin yetkisini genişletiyorsa, bunu da kabul edilemez görüyorum.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
"Meşru amaç var mı? Güdülen meşru amaç ile kullanılan araçlar arasında makul bir orantı bulunuyor mu? Bir başka ifadeyle, getirilen kısıtlama ya da bir hakkın ihlâl edilmesi, meşru amaçla orantılı mı?" gibi hususları inceliyor. Belirgin kıstaslar ve kalıplara göre hüküm veriyor. Bizim Anayasa Mahkememiz de, bu modeli esas almalı. AİHM'nin fevkinde yetkilerle kendisini donatmamalı.