Taş atan çocuklar için çıkarılan yasa -isyan etsek bile- Ogün Samast'a da uygulanacak; Münevver Karabulut'u lime lime doğrayıp torbaya koyan Cem Garipoğlu'na da. Tıpkı 1974'te CHP tarafından çıkarılan kısıtlı affın, bilahare, -eşitlik sebebiyle- bütün teröristleri kapsadığı gibi.
Ama tartışılacak başka konular var: Ogün Samast "çocuk", ya diğerleri... Tedbir almayı ihmal edenler, göz yumanlar, Hrant Dink'in yargılanmasını teşvik edenler; ona gözdağı verenler.
6 Şubat 2004'te, "Sabiha Hatun'un gizli sırrı" başlığıyla kaleme aldığı bir yazıda, Hrant Dink, Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen'in yetimhaneden alınmış bir Ermeni olduğunu ileri sürmüştü. 21 Şubat 2004'te, Hürriyet gazetesi aradan iki hafta geçtikten sonra bu haberi iktibas etti ve olayların büyümesine yol açtı. Zira bir gün sonra, 22 Şubat'ta, Genelkurmay Başkanlığı'ndan sert bir açıklama geldi: "Böyle bir sembolü tartışmaya açmak, milli bütünlüğe ve toplumsal barışa katkısı olmayan bir yaklaşımdır. Gökçen'in Ermeni olduğu yolundaki iddia, milli duygu ve değerlerin kötüye kullanılmasıdır." Hemen ertesi gün, İstanbul Vali Yardımcısı Ergun Güngör, Dink'i vilâyete çağırdı. Yanında, bugün MİT görevlisi olduğu anlaşılan biri erkek, biri kadın iki kişi vardı. Dink, onların konuşmasını tehdit olarak algıladı. O iki kişi, "Bazı yazılarınız toplumun tepkisini çekebilir; ortalık allak bullak olur. Daha dikkatli haber yapmanız gerekir" diye uyarılarda bulunmuştu.
24 Şubat'ta, birdenbire, Hrant Dink'in, 13 Şubat'ta kaleme aldığı bir yazıdan şöyle bir cümle iktibas edildi: "Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduran temiz kan Ermenilerin Ermenistan'la kuracağı o asil damarında mevcuttur."
Hrant Dink, Türk düşmanlığını zehirli kan olarak değerlendiriyor ve Ermenilerin, bu düşmanlıktan sıyrılarak, Ermenistan'la temiz bir kanal açmaları gerektiği üzerinde duruyordu. 24 Şubat'ta bu cümle, amacından saptırılarak yayınlandı. 26 Şubat'ta, İstanbul Ülkü Ocakları İl Başkanı Levent Temiz'in başını çektiği bir grup, Agos gazetesinin önünde sloganlar attı: "Ya sev, ya terk et", "Kahrolsun Asala", "Bir gece ansızın gelebiliriz"...
Birkaç gün sonra Büyük Hukukçular Birliği Başkanı Kemal Kerinçsiz, Şişli Cumhuriyet Savcılığı'na şikâyette bulundu: "Hrant Dink, Türklüğe hakaret etmiştir; hakkında 301'den dava açılsın."
Dink yargılanırken, mahkeme kapısına gelen, Kerinçsiz'in yanı sıra Veli Küçük, Muzaffer Tekin gibi kişiler, protesto eylemine katıldılar. Hatta Dink, Veli Küçük'ü görünce, "Başıma bir şey geleceğinden korktum" demişti yakınlarına.
"Ogün Samast, çocuk... Ya diğerleri?" diye sormamızın sebebi var. Dink'e karşı "psikolojik harekâta" katılanlar... Ve art arda gelen ihbarları değerlendirmeyenler...
Hrant Dink'in, Yasin Hayal tarafından öldürüleceği ihbarı, 17 Şubat 2006'da İstanbul Emniyeti'ne bildirilmişti. 12 Nisan 2006'da ikinci bir ihbar daha geldi. Polis muhbiri olarak kullanılan Erhan Tuncel, bu tarihte, "Yasin Hayal'in Hrant Dink'i öldüreceğini" söylüyor ve "Hayal'i suikasttan caydırmak için telkin yaptığını" anlatıyordu. Ayrıca, 2004'ten itibaren Jandarma'ya muhbirlik yapan Yasin Hayal'in halasının eşi Coşkun İyci, 2006 Temmuz'unda Jandarma İstihbaratı'ndan (Jitem) üç görevliye, Hayal'in Hrant Dink'i öldürmek istediği bilgisini verdi.
Ogün, çocuk... Ya diğerleri? "Diğerleri", bir elin parmakları kadar az değil maalesef. Ogün Samast gözaltındayken, onunla birlikte Türk bayrağının altında fotoğraf çektiren Jandarma görevlileri ve polisler. Ona "Aslan kardeşim" diyenler. Samast'a, "Ağabeyine güzel bir poz ver lan... Hem de gülerek, haydi şöyle" diye sarılanlar. Bu cinayeti üç beş çapulcunun işi gibi göstermeye çalışanlar.
"Ogün Samast çocuk, ya diğerleri?" dememin sebebi şimdi anlaşıldı mı?