Türkiye'de gece ile gündüz bir arada yaşanıyor. Bir güneş açıyor, ardından yağmur yağıyor. Tam işler hal yoluna girdi diyoruz, birdenbire farklı rüzgârlar esiyor. Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 10 aya mahkûm oldu. Gerçi cezası ertelendi ama suç tarifi, bugünkü konjonktüre uymuyor. Terörle Mücadele Yasası'nın 7'nci maddesinin 2'nci fıkrasına göre, terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülüyor.
Gelişmeler öyle bir noktaya bizi sürüklemiş ki, bazı devlet görevlileri İmralı'ya gidip Öcalan'a görüşmeler yapıyor. Hatta Aysel Tuğluk, adada Öcalan'la fikir teatisinde bulunduktan sonra "Barış yolunda ilerliyoruz" diye müjdeler veriyor.
Belli ki bazı yasal düzenlemeler gerekli. Bunlardan biri, yasama dokunulmazlığıyla ilgili anayasanın 83. maddesi. Bu maddenin ikinci fıkrasında dokunulmazlığa bir istisna getiriliyor: "Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturulmasına başlanmış olması kaydıyla, anayasanın 14. maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır."
14. madde ise, "Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbirinin devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak için kullanılamayacağını" öngörüyor. 14'üncü ve 83'üncü maddelere istinaden, Demirtaş milletvekili seçilmeden önce başlatılan soruşturmaya devam edildi ve BDP Genel Başkanı hüküm giydi.
Tabii ki bu olumsuzluğu bertaraf etmek mümkün. 83. maddedeki o istisna hükmünü çıkaracaksınız, ayrıca 14. madde de, yeniden yazılacak, her türlü yoruma açık halden kurtarılacak. Keşke Uzlaşma Komisyonu bir an önce kurulsa ve bu önemli adımlar atılabilse.
Öte yandan, son anayasa değişikliğiyle, partilerin kapatılmasına sebebiyet verenlerin artık milletvekillikleri düşmüyor. Oysa, DTP kapatılınca Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk, milletvekilliklerini kaybetmişlerdi. Anayasa değiştiğine göre, bağımsız kalmak şartıyla, acaba yeniden parlamento üyesi olamazlar mı? "Bağımsız" kalmak şartıyla diyorum, çünkü 5 yıl süreyle bir partinin üyesi ya da yöneticisi olamayacakları hükmü hâlâ devam ediyor.