Referandum hiç kimse için cepte keklik değil. Liderlerin son haftaya girerken kanal kanal ve meydan meydan dolaşmaları da bunun belirtisi.
2007'deki "Cumhurbaşkanını halk seçsin mi?" sorusunun sorulduğu referandumda katılım bir hayli düşük olmuştu. Zira, kozlar daha önce oynanmış, genel seçimlerde AK Parti % 47'ye yaklaşan oy almıştı. MHP'nin milletvekillerini Genel Kurul'a sokmasıyla, 367'lik "toplantı yeter sayısı" barajı aşılmış, Abdullah Gül de cumhurbaşkanı seçilmişti. O referandumda % 69 oranında "evet", % 31 civarında da "hayır" çıktı. Bu defa, katılım çok daha yüksek olacak. Çünkü yoğun tartışma mevcut. Üstelik kutuplaşma, seçmenin, desteklediği siyasi partilerin görüşleri istikametinde toparlanmasına yol açıyor. 2007'de dahi, % 30'luk bir çekirdek "hayır" oyu olduğu düşünüldüğünde, bu defa tek başına mücadele veren AK Parti'nin işi daha zor görünüyor. 2007'de, "Cumhurbaşkanını halk seçsin" gibi cazip bir öneri de mevcuttu. Oysa şimdi, kaygılar var. "Yargı ele mi geçiriliyor? Ülke sivil diktaya mı kayıyor?" gibi, bence gerçekle bağdaşmayan ama, bir çok kişinin yüreğinde hissettiği gerçek korkular söz konusu.
Kamuoyu araştırmaları "evet"leri kıl payı önde gösteriyor. Oranlar, yanılma payının içinde kalıyor. Bir başka ifadeyle, "hayır"lar da kıl payı öne geçebilir.
Tayyip Erdoğan, "evet"ler kazandığı takdirde, CHP'de yeni bir arayışın başlayabileceğini ileri sürüyor. Ama, iktidarın bu kadar ağırlık verdiği bir konuda mağlup olması da sıkıntı doğurabilir. AK Partililerin morali bozulacaktır. Acaba ekonomik istikrarsızlık da doğabilir mi?
Keşke, genel seçimlere 10 ay kala, ülke bir genel seçim havasına sokulmasaydı. Ama, artık bunları söylemek için çok geç. İş inada bindi. Referandum, ihtiva ettiği konu başlıklarından çok daha önemli bir şeyler ifade eder hale geldi. Hayırlısıyla, 12 Eylül'ü bir geçelim!