Türkiye'de demokrasi standardını yükseltebilmek için uzlaşmak gerekiyor. Çünkü, AK Parti, tek başına adım atmaya kalkıştı mı, toplumda doğan kutuplaşma daha ileriye gidilmesini engelliyor. CHP ile işbirliği sağlandığı takdirde, hedefe varmak kolaylaşacaktır. Oysa miting meydanlarına bakıyoruz; liderlerin birbiri aleyhine sarf ettiği ağır sözlerle, her gün iki parti arasında daha büyük bir uçurum açılıyor. Üstelik referandumu takip eden bir de genel seçimler var. Partiler arası ilişkiler, ancak, o tarihten sonra normalleşebilir.
***
Perşembe akşamı, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, TV 8'de konuğumuzdu. Başörtüsü meselesi açıldı. Başbakan'ın
"Eğer samimiyseniz gelin, bu sorunu birlikte çözelim" sözlerini ve 13 Eylül randevusunu hatırlattık.
"Varız" dedi Gürsel Tekin.
"Oturalım, dokunulmazlık, baraj, Siyasi Partiler Yasası ve başörtüsünü birlikte çözelim."
Zaten demokratikleşmenin önü, bu sebeblerden dolayı tıkanıyor. Bir adım atılması için, bir başka adımın atılması şart koşuluyor. CHP, bu yüzden TBMM'de Uzlaşma Komisyonu'nu çalıştırmadı. Oysa daha önce, her partinin eşit miktarda üye ile temsil edildiği Uzlaşma Komisyonu'nda, üzerinde anlaşılan konular değişiklik paketine giriyor, ihtilâf yaratan meseleler dışarıda bırakılıyordu.
Dayanamadım Gürsel Tekin'e sordum:
"Başörtüsü yüzünden okuyamayan genç kızımız, dokunulmazlığın sınırlanmasını mı bekleyecek?"
Kürt açılımında da, benzer bir durumla karşı karşıyayız. İmralı'ya kulak veren Barış ve Demokrasi Partisi'nin şartlarının sonu gelmiyor:
"KCK operasyonunda tutuklananları serbest bırakın; barajı % 5'e indirin..." Bu kadarla da kalmıyor.
"Demokratik özerklik" adı altında, bölgede farklı bir parlamento, hükûmet, güvenlik gücü kurulması ve hatta Öcalan'ın muhatap alınmasına kadar iş varıyor.
Uzlaşmak için
"iyi niyet" sihirli kelime. Karşılıklı meydan okuyarak, kamuoyu önünde şartlar koşarak, müşterek bir zemin yakalamak çok zor. Ve maalesef, referandum öncesi tartışmalar, iplerin daha beter kopmasına yol açtı. Meselâ, Kemal Kılıçdaroğlu'nun sarf ettiği bir
"uzlaşma" cümlesi güme gitti. Kılıçdaroğlu,
"Devlet kurumları gerekirse İmralı'yla görüşebilir" demişti. İpin ucunu burada yakalayarak, yapıcı bir anlayışa varılabilir, müşterek bir hareket tarzı benimsenebilirdi. Ama ne oldu? CHP Genel Başkanı'nın
"Belli şartlar sağlanmak kaydıyla genel af düşünülebilir" cümlesini, Erdoğan, miting meydanlarında tepe tepe kullandı; Kılıçdaroğlu'nu yıpratırken, demokratik açılımın da önünü tıkamış oldu.
Partiler, kapalı kapılar ardında bir kere masaya oturabilseler, uzlaşmaları kolaylaşacaktır. Seçim atmosferi içinde, sonuç almak zor. Referandum sürecini, hayırlısıyla 12 Eylül'de tamamlıyoruz. 2011'e kadar seçim havası sürecek. Bence demokrasi açısından ondan sonraki dönem önemli.