Elbette yeni düzenlemede eleştirilecek noktalar var.
TBMM'nin Anayasa Mahkemesi'ne üye seçiminde, önce 3'te 2 çoğunluk, sonra salt çoğunluk aranıyor. Üçüncü turda, yarış, en fazla oyu alan iki kişi arasında cereyan ediyor. Birinci gelen üçüncü turda seçiliyor. Bu noktada, çoğunluk partisine bir avantaj tanındığı söylenebilir. Ama unutmayalım ki, İspanya ve Avusturya'da Anayasa Mahkemesi'nin bazı üyelerini seçme yetkisi hükûmete verilmiş durumda. Fransa'da ise, Meclis ve Senato Başkanı'na. Başka ülkelerde de, iktidarın mahkemeler üzerinde etkisi görünüyor. Zaten bağımsızlık, atanma biçimiyle değil, daha ziyade görevden alınmamayla sağlanıyor. Anayasa Mahkemesi üyeleri, emekli oluncaya kadar vazifelerinde kalırken, bu süre 12 yıla indirilecek. Böylece, mahkeme, toplumdaki değişimlere daha kolay intibak edecek. "Millet adına karar veren" Yüksek Yargı, milletin nabzı istikametinde dönüşüm geçirecek. Sürenin 12 yılla sınırlanmasının böyle bir faydası var.
"Peki Anayasa Mahkemesi iktidarın dümen suyuna girmeyecekse, neden yapısı değiştiriliyor?" diye sorabilirsiniz. Bozulan bir denge ancak kuruluyor. Bugünkü haliyle, Anayasa Mahkemesi üyelerinin birini Özal, birini Demirel, 2'sini Abdullah Gül, 7'sini Sezer seçti. Yedek üyelerin de, asıl üye haline gelmesiyle birlikte, 5'ini Gül, 8'ini Sezer, 1'ini Özal, 1'ini Demirel seçmiş olacak. TBMM'nin çıkardığı 2 üyenin de, AK Parti eğilimini yansıttığını düşünürsek, durum şöyle özetlenebilir: 17 üyenin, 5'i Gül, 8'i Sezer, 2'si TBMM, 1'i Özal, 1'i Demirel tarafından seçilecek. Denge ancak kuruluyor. Unutmayalım, 2012 seçimlerinde bambaşka biri cumhurbaşkanı Çankaya'ya çıkar, gene yeni dengeler oluşur.