Kaç yaşında olursanız olun, "Anne" deyince kendinizi küçücük, minicik ve korumasız bir çocuk gibi hisseder misiniz? Eğer kaybettinizse annenizi, başınızı onun göğsüne yaslayıp, dertlerinizi bir bir dökmek gibi dayanılmaz bir özlem geçer mi içinizden? Değerini bilmedim diye üzülür müsünüz? Ya da kalbini kırmıştım diye vicdan azabına kapılır mısınız?
Anne, bitmeyen bir sevdadır... Kâh yüreğinizde acı, kâh derin hasret olur, dökülür gözyaşlarınızdan aşağıya... O, gözümüzü açtığımızda bize ilk gülümseyen melek; ilk tutku.
İşte aşağıdaki hikâyeyi, sevgili anneciğim senin için anlatıyorum:
"Mini mini" kızından... Mini mini annesine...
Bir zamanlar dünyaya gelmeye hazırlanan bir çocuk varmış. Bir gün Allah'a sormuş;
- Beni yarın dünyaya göndereceğini söylediler. Fakat, o kadar küçük ve güçsüzüm ki, orada nasıl yaşayacağım?
- Tüm meleklerin arasında senin için bir tanesini seçtim. O seni bekliyor olacak ve koruyacak. Meleğin sana her gün şarkı söyleyecek, gülümseyecek. Böylece sen onun sevgisini hissedecek ve mutlu olacaksın.
- Peki, insanlar bana bir şey söylediklerinde, dillerini bilmeden, nasıl anlayacağım?
- Meleğin sana dünyada duyabileceğin en tatlı ve en güzel kelimelerle hitap edecek. Sana konuşmayı, dikkatle ve sevgiyle öğretecek.
- Peki, ben seninle konuşmak istersem ne yapacağım?
- Meleğin sana ellerini açarak bana dua etmeyi de öğretecek.
- Dünyada kötüler olduğunu da duydum. Beni onlardan kim koruyacak?
- Meleğin seni kendi hayatı pahasına da olsa koruyacak.
- Fakat, ben seni bir daha göremeyeceğim için çok üzgünüm.
- Meleğin sana sürekli benden söz edecek ve ulaşmanın yolunu öğretecek.
O sırada cennette bir sessizlik olur ve dünyanın sesleri cennete kadar ulaşır. Çocuk gitmek üzere olduğunu anlar ve son bir soru sorar:
- Şimdi gitmek üzereyim; benim Meleğimin adı ne?
- Meleğinin adının önemi yok yavrum. Sen onu, "ANNE" diye çağıracaksın.