21 Mart'ta, Nevruz ateşi yandı. Herkes kendine göre kutladı bayramı: farklı öykülerle, renkler ve şarkılarla. İslam öncesi dönemden günümüze intikal eden Nevruz, Türk Cumhuriyetleri'nde önemini hep muhafaza etmekle birlikte, Türkiye'de, bu adet nispeten yeni başladı. Belki, mevzi olarak bazı bölgelerde, halk Nevruz'da şenlik yapıyordu. Ama, bu bayram, bizim ülkemizde, daha ziyade Kürtlere ait gibi telâkki edilmekteydi. Kimlik tartışmaları su yüzüne çıkınca, yavaş yavaş öğrendik ki, Demirci Kawa diye bir efsane mevcut. Zalim Dehak'a karşı ayaklanan Demirci Kawa, zulme son verir ve gençleri ölmekten kurtarır. Nevruz, zulme karşı ayaklanmanın destanıdır Kürtlerde.
Nevruz'u ilk kutlamaya başladığımızda, istenmeyen olaylarla da karşılaştık. Polisiye tedbirlerle yeşil, sarı ve kırmızı renkler engellenmeye çalışılıyordu. Apo posterleri indiriliyor, bayram havası yerini bir anda şiddete bırakıyordu. Pazar günü, bütün bunlar olmadı. Zılgıt ve halaylara polis copu karışmadı. Devlet, ateşten atlayarak, halay çekerek, türkü söyleyerek bayramını yaşayan on binlerin sevincine ortak oldu. Apo posterlerini görmezden geldi.
Bence iyi de yaptı. Havadaki bahar kokusunu, rahatça duyabildik. Bahar, kardeşlik kokuyordu. Gönüllerde açan sevgi çiçeklerini birlikte derledik.