CHP milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başsavcısı Sinan Kuş'u yalanlamak üzere, dün bir basın toplantısı düzenledi ve bir önceki gün Kuş'un gazetecilere dağıttığı belgeyi kendi elindeki belgeyle karşılaştırdı. Kılıçdaroğlu'na göre, imzanın ve mührün yeri, iki belgede birbirini tutmuyordu. Meydan okuyan bir havası vardı; şöyle konuşuyordu: "Başsavcı, imza ve mühürlerin farklılığını görmeyeceğimizi sanarak, bir çaresizliği kabul etmek zorunda kaldı; yargının ardında siyasi irade vardır."
***
Peki gerçek ne: Karar, 3 suret halinde yazdırılıyor; biri mahkemede kalıyor, bir tanesi arama yapacak kolluğa veriliyor, diğeri de, savcılıkta muhafaza ediliyor.
Her biri, ayrı ayrı imzalanıyor ve mühürleniyor. İlk günkü açıklamasında, Başsavcı Kuş, karar suretlerinden sadece birini medya ile paylaşmıştı. Dünkü basın toplantısında her üçünü de dağıttı. Böylece, Kılıçdaroğlu'nun yanlışı ortaya çıktı.
Kemal Kılıçdaroğlu,
"Sayın Bakan'ın suskunluğu, suçluluğunun göstergesidir" diye, pek havalı ve üst perdeden beyanlarda bulunmuştu. Oysa, böyle bir karar, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilmiş olsa dahi, siyasi bir makam olan bakanın doğrudan müdahalesi beklenmemeli. Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin arama kararına muhatap olanların, yani Jandarma görevlilerinin itiraz hakkı var; bu itiraz yapılırsa, konu bir başka ağır ceza mahkemesine intikal eder; gerçekten isim belirtilmeden,
"hamiline karar" verilmişse, bulguların delil niteliği de ortadan kalkar.
Bir yandan
"Yargı siyasallaşıyor" diye yakınıyoruz; öte yandan,
"Bakan neden suskun?" diye soruyoruz. Yargıyı siyasallaştıran, Erzincan Merkez Komutanlığı'ndan ya da Jandarma'dan aldığı üstünkörü bilgilerle, Erzurum Ağır Ceza Mahkemesi'ni suçlayan Kılıçdaroğlu değil mi?