CHP milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği bir arama kararının fotokopisini dağıttı ve hükûmete yönelik peş peşe sorularını sıraladı: "Böyle ucu açık karar yürürlükteki mevzuatla bağdaşıyor mu? Yargıç böyle bir karar verebilir mi? Aramanın nedeni, aranacak kişi ve arama yapılacak evler belirlenmemiş. Kararın altına istediğin kişinin ismini yaz, evini, işyerini ara" dedi.
Mahkemelerden yılda binlerce, on binlerce teknik takip ve arama kararı çıkıyor. Bunlardan diyelim ki bir tanesi, usulüne uygun alınmamış. Hemen iktidar ile irtibatlandırıp, sorumluluğu hükûmetin üzerine yıkmak mümkün mü? Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi, hükûmetin arzusu üzerine mi bir arama kararı vermiş? Kaldı ki, mahkemenin Başsavcısı Sinan Kuş'tan açıklama geldi. Açıklamaya göre, "Hâkim, aranılacak şüphelilerin isim ve adreslerini açıkça yazmış; savcı, bu kararı, kurumlar arası bir çatışmaya sebebiyet vermemek için, nezaketen, haklarında arama kararı çıkan subayların mensup bulunduğu Erzincan Merkez Komutanlığı'na faks ile göndermiş. Ama, gizliliği korumak ve delil karartma durumunun önüne geçmek amacıyla, isim ve adreslerin üzerini kapatmış."
Savcılık görevlileri, Erzincan'a vardıklarında, hem Jandarma'ya, hem de Merkez Komutanlığı'na kararın aslını, yani üzerinde isim ve adres olan belgeyi de sunmuşlar. Bu durumda, Kemal Kılıçdaroğlu, birileri tarafından fena halde kullanılmış olmuyor mu? Faksla gönderilen karar kendisine veriliyor; aslı gizleniyor. O da, Erzurum'u arayıp, işin gerçeğini öğrenmeden, kıyameti koparıyor.
Telefon dinlemelerinde de, buna benzer bir kıyamet koparılıyor. Adalet Bakanı, defalarca açıkladı. Bakanlık, sadece, yargıç ve hâkimlerin dinlenilmesiyle ilgili müracaatlarda devreye giriyor. Aksi takdirde, telefon dinleme kararlarını illerdeki mahkemeler veriyor. Son 3 yılda, 113 bin 270 kişinin telefonu dinlenmiş; bunlardan 12 bin 988 kişiye kanunun öngördüğü üzere "Dinledik, suç bulamadık" şeklinde mektup gönderilmiş. 113 bin 270 kişinin içinde, sadece 69'u yargı mensubu. Ama, Türkiye'nin bir polis devleti haline geldiğini kanıtlamak için konu abartılıyor: "Hepimiz dinleniyoruz, izleniyoruz... Her an evimize girip araştırma yapılabilir" havası yaratılıyor.
Kılıçdaroğlu, bu maksatla söz konusu mahkeme kararının peşine düşmüş. Sözde "araştırmacı politikacı" ama, maalesef Jandarma'nın eline tutuşturduğu sahte belgeyle yetinmiş bu defa. (Kanmaya teşneyseniz, kandıran çok olur düsturunu unutmayalım.) Üstelik, kendisine güvenerek "Hamili karar" manşetini atan Hürriyet'i de zor duruma düşürmüş. Bilmem özür dileyecek mi, yoksa her zamanki gibi, doğru ya da yanlış, başka belgeler peşinde koşmaya devam mı edecek?