Melik Fırat, 27 Mayıs darbesi sırasında tutuklandı ve Harp Okulu'na gönderildi. İki gün orada kaldı. 29 Mayıs gecesi, 13 arkadaşıyla birlikte bir otobüse bindirildi. Otobüs, Harp Okulu'nun önünden hareket etti; dış kapıya gelindiğinde, otobüsü birdenbire durdurdular, içeriye Milli Birlik Komitesi üyesi Fazıl Akkoyunlu girdi. Kolundan çekerek Fırat'ı otobüsten indirdi. Akkoyunlu, "Seni bırakalım da, Erzurum'a git ve Kürt isyanı çıkar, öyle mi? Haydi yürü bakalım" diye tabancasını Fırat'ın üzerine doğrulttu. Akkoyunlu'nun yanında başka subaylar da vardı. Harp Okulu'nun arka tarafına geldiler. Orada bir ambülans duruyordu. Kapıyı açtılar; bir tekmeyle Fırat'ı ambülansın arka tarafına doğru itelediler. Tam o sırada bir gürültü koptu; ambülans kapısı tekrar açıldı. Bir binbaşı gelmişti. İşte o binbaşı, Melik Fırat'ın hayatını kurtaran kişi oldu. Yoksa, Fırat, kim vurduya gidecekti.
28 Mayıs 1960'ta, Fırat'ın bütün akrabalarını, amca çocuklarını, dayılarını, Sivas kampında toparladılar. 200-300 kişiyi 6 ay bu kampta muhafaza ettikten sonra, bazılarını serbest bıraktılar. 55 kişiyi ise, çıkarttıkları Mecburi İskân Kanunu'yla sürdüler. 55 ağa diye sürülen bu kişilerin gayrimenkullerini Hazine'ye devrettiler. Menkullerini ise sattılar. Elde edilen parayı, Sivas kampında verilen yemeğe saydılar.
***
Türkiye'de Kürt sorunu işte böyle birike birike doğdu. Tabii Fırat'ın başına gelenlerin benzerini başkaları da farklı zamanlarda yaşadı. Acı damlaya damlaya göl oldu; terör oldu; sorun
halledilemeyince kana bulandı.