Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NAZLI ILICAK

Dil Bayramı'nı kutladık

Evvelki gün, mesajlarla kutlanan Dil Bayramı, bir zamanlar Türkçemizi tahrip etmek için sarf edilen gayretleri hatırlamamıza vesile oldu. "Öztürkçecilik" adına yapılan "kelime düşmanlığı" ile az mücadele etmedik.
Sovyetler Birliği yıkılıp, serbest kalan Türk Cumhuriyetleri ile yakınlık kurulunca, bize, "Öztürkçe" diye öğretilenin "uydurmaca" olduğu daha iyi anlaşıldı. Nitekim, lisanını en kolay anlayabildiğimiz Azerbaycan halkı, bizim "yabancı" diye dilimizden atmaya çalıştığımız kelimeleri kullanıyordu; tabii diğer Türk Cumhuriyetleri de. Dilde sadeleşme hareketinin nasıl geliştiğini ve "uydurmacılığa" kimlerin öncülük ettiğini hatırlarsak, sebeblerini de daha iyi anlayabiliriz.
Dilde Türkçeleştirmeyi ve sadeleşmeyi başlatan, Türkçüler/milliyetçilerdi. Onların takipçileri, uydurmacılığa daima muhalefet etti. Buna mukabil, solcular/devrimciler, dilde "Öztürkçecilikten" yana oldu. Bu tavrı, "Atatürk'ün izini sürdüler" diye açıklamak mümkün değil. Çünkü Atatürk, devrimcilik adına Öztürkçeciliği denemiş olsa bile, sonunda bundan vazgeçmişti. Bu hususu, Atatürk'ün çağdaşı birçok kalemden okuduk. Meselâ, dil çalışmalarında önemli bir yeri olan Ahmet Cevat Emre, "Atatürk'ün İnkılâp Hedefi ve Tarih Tezi" isimli kitabında, onun, "İki şeyde inkılâp olmaz: Dilde ve musikide" dediğini yazmıştı.
Peki, 1970'li yıllarda birçoğumuzun yakından şahit olduğu "kelime düşmanlığı" biçiminde tezahür eden ve Türkçemizi kasıp kavuran çabaların sebebi neydi? Neden solcular ve devrimciler lisanda "ırkçılığı" savunmaya soyunmuştu? Onlar, bilerek ya da bilmeyerek, bizi, kültürümüzden ve akraba milletlerden uzaklaştıran bir eyleme hizmet ediyordu.
Tanzimat'la başlayan "dilde sadeleştirme hareketi", Arapça ile Farsça kelime ve terkiplere boğulan, halkın konuştuğu yaşayan Türkçe'den kopan lisanımızı mecrasına oturtmak, aydınla halkın birbirini anlamasını sağlamak amacını güdüyordu; Türk dünyasını birleştirici bir hareketti. Uydurmacılık ise, bizi Türk dünyasından ayırmayı hedefliyordu.
Çok şükür bu gayretler artık sona erdi. Ama önemli bir tahribat yapmadı değil. Bugünkü gençlerin, en azından Ziya Gökalp, Mehmet Akif, Ömer Seyfettin, Yahya Kemal, Refik Halit, Reşat Nuri, Nâzım Hikmet, Peyami Safa gibi yazar ve şairleri eksiksiz anlamaları ve iyi eğitim alanların o seviyede bir Türkçe ile meramını anlatması gerekmez miydi?

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA