Düşünce özgürlüğü konusunda epeyce noksanımız var. Ama Radikal gazetesinde, İlhan Başgöz'ün yazısından Milli Şef döneminin demokrasisini okuyunca, halimize şükrettim. Başgöz biraz da esprili bir biçimde anlatmış 1940'larda yaşananları: "Aziz Nesin'in evinde, Fransızca Larousse lûgatı bulununca, 'La La Rus Rus' diye heceleyip, 'Bu bir Rus kitabıdır' iddiasıyla, Aziz Nesin'i karakola davet ediyorlardı. İsmail Hakkı Tonguç, bir öğrenciye, İgnazio Silone'nin Güney İtalya'daki açlığı anlatan bir romanını verince, komünistlikle suçlanmıştı. Mahmut Makal da, 'Bizim Köy' adlı kitabında, Türk köyünün geriliğini ve sefaletini anlattığı için hapis yatıyordu. Bir piknikte, arkadaşlarla, 'Volga Volga' diye Don balıkçılarının tanınmış bir halk şarkısını söyleyince, hükûmet binasına çağrıldık; CHP'nin valisi Avni Doğan tarafından haşlandık. Bize, 'Siz Türk değil misiniz, niçin Rus şarkısı söylediniz?" dedi Doğan ve ilâve etti: 'Eğer Türkiye komünist olacaksa, onu da biz yaparız, size bırakmayız'"
***
Evet noksanımız var ama gene de Milli Şef dönemine göre, "Az gittik uz gittik bir arpa boyu yol gittik" diyemeyiz.