12 Eylül öncesinde, Ecevit'in iktidarı döneminde, daha sonra Demirel hükûmetinden politikaya atılan Orhan Kilercioğlu, dostumuzdu. Genelkurmay Başkanı Semih Sancar'a ve 1. Ordu Komutanı Necdet Üruğ'a yakın bir askerdi. Eve girer çıkar, beraber yemek yerdik. Bana, Org. Necdet Üruğ'un, Ecevit'i devirmek üzere birtakım toplantılar düzenlediğinden söz etmişti. O günün çok gergin atmosferi içinde saflar ayrılmıştı ve ben, Ecevit'e karşı sert bir muhalefet yürütüyordum. Ama askerde bu gibi toplantılar yapıldığını duyar duymaz, Kilercioğlu'na, "Bunlar yanlış" dedim. "Bırakınız Ecevit, seçim sandığından çıkacak oylarla bertaraf olsun." Ve darbelerin ülkeye getirdiği felâketlerden söz ettim. O sözlere tav olsaydım, ben de "Genç subaylar rahatsız" diye Tercüman'a manşet atabilirdim.
Bir gazeteci, samimiyetle demokrasiye inanmışsa, psikolojik harekâtta askerin maşası haline gelmez.
Bülent Ulusu'yla da bir dostluğumuz vardı. 12 Eylül darbesi gerçekleştikten sonra, telefonda Ulusu ile konuştum. O, beni methetti ve darbeyi yapanların da, beni, Atatürk devrimlerinin yetiştirdiği başarılı bir kadın gibi gördüğünü söyledi. Anında bu sözlere de karşı çıktım. "Onlar beni beğense dahi, benim kendilerine sempati duyamayacağımı" söyledim. Turgut Sunalp'le dostluğumuz olmasına rağmen, askerin kurdurduğu MDP'ye sırtımı çevirdim.
Bunu şunun için yazıyorum... AK Parti'yi ne kadar sevmezse sevmesin, Mustafa Balbay böyle bir işbirliğine girişmemeliydi. Aytaç Yalman'ın kendisine fısıldadığı söylenen "Genç subaylar rahatsız" manşetini atmamalıydı. Askerle bilerek ya da bilmeyerekişbirliği yapmış olabileceği izlenimini taşıyorum. Aldanan inşallah ben olurum.