Söz konusu iki makalem Akşam gazetesinde çıkmıştı. Yazılarımın başlığından anlaşılacağı üzere, askeri müdahalelerin demokrasiyle bağdaşmadığını anlatıyordum. Türk Silâhlı Kuvvetleri'ne hakaret söz konusu değildi. Meselâ "Yeter söz milletin" (15 Mayıs 1997-Akşam) başlıklı makalemde şunları sormuştum ordumuzun değerli mensuplarına: "Milli Nizam Partisi, 12 Mart sürecinde Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılınca, Erbakan'ı İsviçre'den getirip, Adalet Partisi'ne ve Demirel'e rakip olsun diye Milli Selâmet Partisi'nin kurulmasına sizin selefleriniz yardımcı olmadı mı? 12 Mart öncesinde sizinkiler, Demokrat Partililere af çıkmasın diye, Demirel'i ve parlamentoyu baskı altına almadı mı? 27 Mayıs'ta, İsmet Paşa'yla pazarlığa oturup, birer temelli senatörlük kapanlar, darbe yapanlar değil miydi? Hani kendileri için bir şey istemiyorlardı? 1961 seçimlerinden hemen sonra, Silâhlı Kuvvetler Birliği adında bir cunta oluşmadı mı? Ve bu cuntanın baskısıyla Ali Fuat Başgil cumhurbaşkanlığı adaylığından uzaklaştırılmadı mı? 12 Mart sonrasında Faruk Gürler'in cumhurbaşkanı seçilmesi için asker Meclis'e baskı yapmadı mı? İmam Hatip'ler madem Tevhid-i Tedrisat'a aykırı düşüyordu, eliniz değişmişken bu işi neden 12 Eylül döneminde halletmediniz?"
***
"Vesayet rejimine karşıyız" (14 Mayıs 1997Akşam) başlıklı makalemde de, Milli Güvenlik Kurulu'nun ancak tavsiye niteliğinde karar alabileceğini hatırlatıyordum. Bu kararları uygulamanın hükûmetin takdirinde olduğunu söylüyordum. "İç Hizmet Kanunu, Türk Silâhlı Kuvvetleri'ne cumhuriyeti koruma ve kollama görevi vermiştir ama bu hususta karar hükûmetindir. Aksi takdirde rejim, demokratik vasfını kaybeder, askeri vesayet rejimi haline gelir" diyordum.
Hakaret içermeyen bu yazılar dolayısıyla, Türk Ceza Kanunu'nun 159. maddesini ihlâl ettiğim ileri sürüldü. 159. madde, 1 yıldan 6 yıla kadar ağır hapis cezası öngörüyordu.
Kendimden bahsetmekten pek hazzetmem ama madem Zaman gazetesi gündeme getirdi, Sabah gazetesindeki okurlarıma geçmişimle ilgili bir nebze bilgi vermek istedim.