Bir yandan "Simon Peres hak etmişti" diye düşünüyorum. Bir yandan, "Tayyip Erdoğan öfkesine yenik duruma düşmemeliydi" diye üzülüyorum. Mamafih, İsrail Cumhurbaşkanı Peres'in, yüksek sesle efelenmesine kayıtsız kalmak kolay değildi. Erdoğan sesini çıkarmasaydı, sessizliği "nezaket" ya da "diplomatik tavır" olarak değil, "eziklik" gibi değerlendirilecekti. Oturumu yöneten moderatörün, Erdoğan'ı konuşturmamaya çalışması, bardağı taşıran son damla oldu. Oysa 2-3 dakika izin verseydi, olay skandal boyutuna ulaşmayacaktı.
Erdoğan'ın bu davranışının bir seçim hesabı olmadığını biliyoruz. Emine Erdoğan'ın gözyaşları da bunun kanıtı. Karı-koca, Gazze konusunda, çok derin bir hassasiyet sergiliyorlar. Gazze'deki kimsesizlerin "kimsesi" olmaya samimiyetle çabalıyorlar. Bunu, Erdoğan'ın "dindarlığına" bağlayanlar var. Din pek çoğumuz için belirleyici bir faktör değil mi? Üstelik İsrail'in orantısız güç kullandığı, çocukları bile katlettiği ortada. Sonuç itibariyle, Davos'taki gelişmeler, AK Parti liderinin, hem Arap dünyasında, hem de Türkiye'de itibarını müthiş arttırdı. Biz efelenmelerden hoşlanan bir milletiz. "Diplomatik açıdan yanlış oldu" eleştirilerinin ise, özellikle Simon Peres'in üzüldüğünü ifade eden telefonundan sonra, büyük bir ağırlık taşımayacağını söyleyebiliriz. Türkiye, Batı ile Arap dünyası arasında köprü teşkil edebilir; Arap âleminde kazandığı prestiji de kullanarak, belki kalıcı bir barışın temellerinin atılmasına katkı sağlayabilir.