Bütçe müzakereleri ekonomik durumu daha iyi anlamamıza fırsat verdi. Bir açık oturumda, liderler karşı karşıya gelse, belki, değişik iddiaları düşünce süzgecimizden geçirerek, kim haklı kim haksız daha kolay tesbit edebiliriz ama, maalesef bu mümkün olamıyor. Buna mukabil, Genel Kurul'da, her üç lideri de dinlemek, gerçeklere yaklaşmak açısından fayda sağladı. Siyasetçiler, kendi işlerine gelen rakamı verdi. Ama biz, hepsini duymuş olduk.
Tayyip Erdoğan, 2008'de, fert başına düşen gayri safi milli hasılanın 10 bin dolar olacağını müjdeledi. (2002'de 3500 dolardı) Buna mukabil, Deniz Baykal, 2004 ve 2005'te gelişmekte olan ülkelerin ortalamasının üzerinde bir büyüme gösteren Türkiye'nin, 2006'dan itibaren performansının düştüğünü söyledi; "2004'te Türkiye % 9.4 büyümüştü; 2005'te 8.4; 2006'da 6.9; 2007'de 4.6. Ve nihayet 2008'de, ancak, % 2'lik bir büyüme gerçekleşecekti."
CHP lideri , cari açığın da üzerinde durdu:
"2002'de 600 milyon dolar; 2008'de 47 milyar dolar." Tabii, Baykal, cari açığın yarıdan fazlasının ithal enerjiden kaynaklandığını söylemeyi ihmal etti. Oysa, ilk konuşmayı yapan Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, petrol fiyatlarındaki büyük düşüş dolayısıyla cari açığın, önümüzdeki yıl önemli ölçüde daralmasının beklendiğini müjdelemişti. Çünkü, cari açığı, en az yarı yarıya petrolün ve doğalgazın fiyatındaki artış etkiliyordu. Ayrıca, Unakıtan'a göre 2009'da, enflasyon hedefine de ulaşılabilecekti. Muhalefet liderini, ulaşılan değil, ulaşılamayacak hedefler ilgilendiriyordu. Bu da doğal ve meşru idi.
Maliye Bakanı Unakıtan, bugün Türkiye'nin kırılganlığını özel sektörün aşırı borçlanmasına bağladı. Türkiye'deki tasarruf açığını Hindistan'la, Çin'le, Norveç'le, Rusya'yla, Güney Kore'yle ve Endonezya ile mukayese ederek ortaya koydu. Kamu tasarruf etmişti ama, özel sektörün sermaye rasyosu çok düşüktü; borç alarak yatırım yapmıştı. Hatta Unakıtan, bu noktada ihmallerinin bulunduğunu da itiraf etti. Bankalarda, belirli bir sermaye oranı zorunluyken, bu yüzden de finans kesimi dünyadaki ekonomik krizden daha az etkilenirken, sermaye yapısını sağlamlaştıracak tedbirler alınmadığı için, reel sektör kırılgandı. Zaten Deniz Baykal'ın verdiği rakamlar da Unakıtan'ı teyit ediyordu: "Bankaların ve reel sektörün toplam dış borcu 2002'de 43 milyar dolardı; 2008'de 190 milyar dolara çıktı. Hane halkı borç düzeyinde de büyük bir artış gerçekleşti: 2003'te 8 milyar YTL, 2008'de 96 milyar YTL."
Yani, geçtiğimiz yıllarda, Türkiye, imkânlarının üzerinde yaşadı, aşırı borçlanarak belirli bir refah düzeyini yakaladı. Baykal'a göre, cari açığımız bu denli büyük olmasaydı, özel sektörün dış borç yükü de böylesine yüksek bir seviyede bulunmasaydı, Türkiye, bu kadar zorlanmayacaktı.