Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) desteklediği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) güçleri, 16 Ekim günü Dabık kasabasını DEAŞ'ten alarak Türkiye'nin 24 Ağustos'ta başlattığı Fırat Kalkanı Harekâtı kapsamında örgüte bir darbe daha vurdu. DEAŞ Türkiye-Suriye sınırı boyunca iki aydan kısa bir sürede ciddi ölçüde toprak kaybettiği gibi, gittikçe büyüyen bir meşruiyet krizi de yaşıyor. DEAŞ'in sapkın ideolojisinin temel öğelerinden biri, Dabık ile ilgili kurguladığı kıyamet hikâyesi üzerine temelleniyor.
Türkiye Fırat Kalkanı Harekâtı'nı, sınırını bütün terörist unsurlardan temizlemek amacıyla başlattı. Harekâtın başlangıcından itibaren, Azez ile Fırat nehri arasında kalan bölümünde, aralarında Cerablus'un da bulunduğu kilit öneme sahip şehirler ve onlarca kasaba ile köy DEAŞ işgalinden kurtarıldı. ÖSO güçleri uğradıkları kayıplara rağmen DEAŞ kontrolündeki bölgede istikrarlı ilerleyişlerini sürdürerek, terör örgütünü Suriye'de elinde kalan son iki kalesi El Bab ve Rakka'ya doğru itiyor. Fırat Kalkanı Harekâtında DEAŞ'e karşı etkili sonuçlar alındı: Birçok bölge teröristlerden temizlendi, ÖSO'nun morali yükseldi, ılımlı gruplar işbirliği yapmaya cesaretlendirildi ve binlerce Suriyeli evlerine dönebildi. Ayrıca bu harekât, terör örgütü PKK'nın Suriye kolu PYD ve YPG'nin sahada DEAŞ'e karşı tek etkili güç olduğu yönündeki çokça dillendirilen efsaneyi de yerle bir etti. Böylece, doğru biçimde desteklendiği takdirde ÖSO ile diğer ılımlı muhalif grupların barışı ve düzeni tesis etmek için DEAŞ'e karşı etkili bir mücadele verebildiği ortaya çıkmış oldu.
Mezhep çatışması nasıl körüklendi?
Elde edilen bu sonuç Suriye'deki savaşın başlangıcından beri ılımlı muhalif grupları bir kez değil defalarca yüzüstü bırakan uluslararası topluma da açık bir mesaj içeriyor. ABD önderliğindeki uluslararası koalisyon, Suriye muhalefetine verdiği sözleri tutmak yerine Esed rejiminin ve Suriye'deki savaşın geleceği hakkındaki politikasını sürekli değiştirdi. Aralarında Suriye Ulusal Konseyi, Yüksek Müzakere Konseyi ve ÖSO'nun da olduğu çeşitli Suriyeli muhalif örgütlere dört yılı aşkın süredir destek verilmemesi, DEAŞ'ın Suriye'deki yükselişine ve yayılmasına zemin hazırladı. Irak'ın 2003'te işgal edilmesiyle yaşanan felâketlerin ve Maliki hükümetinin 2010-2013 yılları arasında izlediği mezhepçi ve dışlayıcı politikalarının sonucunda DEAŞ'ın Irak'ta nasıl ortaya çıktığını ve sonunda Irak'ın ikinci büyük şehri Musul'u nasıl ele geçirdiğini hatırlamak yerinde olacaktır. Musul'da dışlayıcı bir hükümet ve milis güçler tarafından aşağılanan ve baskı gören Sünni aşiretler ve sıradan vatandaşlar DEAŞ'ın 2014'te bu şehre girişini izlerken, 65 bin kişilik Irak ordusu şehri tek kurşun bile atmadan terk etti. Bu durum DEAŞ'a güvenli bir sığınak sağladığı gibi Sünni-Şii ilişkilerini de iyice gerdi. Dün başlayan Musul harekâtı hakkında benzer endişeler taşıyan birçok kişi var.
Türkiye ileriye dönük olarak, sınırını tüm terörist unsurlardan temizleyene ve Türkiye-Suriye sınırı bölgesinde yaşayan vatandaşlarının ve Suriyelilerin güvenliğini sağlayana kadar Fırat Kalkanı Harekâtı'nı devam ettirmeye kararlı. Hayatın normale döndüğü ve bu bölgelerde yaşayan Suriyelilerin tekrar saygı gördüklerini ve emniyet içinde olduklarını hissettiği Cerablus-Azez arasındaki güvenli koridorda olan tam da bu aslında. Bu durum, Suriye halkının vekâlet savaşları ve jeopolitik güç gösterisi için dünya güçlerince yüzüstü bırakıldığı bir dönemde bir umut ışığı olarak görülmeli.
Armageddon heyulası
Dabık'ı kaybetmek DEAŞ için askeri bir bozgun. Ama daha da önemlisi, onun sapkın ideolojisine büyük bir darbe; çünkü DEAŞ kıyamet savaşının yani Hıristiyan literatüründeki Armageddon Savaşı'nın burada yapılacağına inanıyor. Kıyamete dair şüpheli bir rivayete dayanan Dabık hikâyesine göre, Medine'den gelen müminler – bu durumda DEAŞ mensupları – şerrin ve küfrün güçlerini yenerek İstanbul'u fethedecek. Kıyamet de ancak bu büyük savaştan sonra kopacak. Bu yüzden DEAŞ, İngilizce olarak yayınladığı dergiye "Dabık", Türkçe olarak yayınladığı dergiye ise "Konstantiniyye" yani İstanbul'un 1453'teki fethinden önceki adını verdi.
Bu dergilere şöyle bir göz gezdirdiğinizde, rahatsız edici ama çarpıcı bir tablo ortaya çıkıyor. Dabık dergisi temel İslami kavramları korkunç biçimde çarpıtıyor ve eleman toplamak ve kendini övmek için propaganda yapıyor. Bu da örgütün ihtiraslı bir meşruiyet arayışı içinde olduğunu gösteriyor. Temmuz 2014'te yayınlanmaya başladıktan sonra 15 sayısı çıkan dergi, tevhid, doğru yol veya yöntem (menhec), hicret, cihat ve cemaat kavramlarına dayandığını iddia ediyor. Profesyonel biçimde hazırlanan dergi, örgütün hilafet iddiasını ve Müslümanların örgüt kontrolündeki topraklara hicret çağrısını meşrulaştırmaya çalışıyor. Ucuz propaganda taktiklerine başvuran dergide Yahudilere, Hıristiyanlara, Şiilere, Müslüman Kardeşler'e ve nihayet kendi sapkın ideolojisini kabul etmeyen tüm Müslümanlara yönelik ağır saldırılar var.
Bu propaganda her şeyi tersyüz ederek en sonunda kendi kendini baltalayan bir saçmalığa dönüşüyor. Öncelikle, İslam inancının temel taşı olan tevhid, tektiplik ve tekdüzelik anlamına gelmez; içlerinde Müslümanların da olduğu masum insanların katledilmesini asla mazur göstermez. Hz. Peygamber hakkında biraz bilgisi olan herkes, DEAŞ'ın sözde "yönteminin" Hz. Peygamber'in hayatı ve öğretisiyle hiç bir ilgisinin olmadığını bilir. DEAŞ Hz. Peygamber'in Mekke'den Medine'ye hicretini eleman kazanmak amacıyla kullansa da, bu tamamen yanlış. Hz. Peygamber 622 yılında zulümden ve eziyetlerden kaçmak için Mekke'den Medine'ye hicret etti. Oysa DEAŞ kendi idaresi altındaki insanlara sadece zulüm ve eziyet ediyor. Hz. Peygamber ve ashabı, Medine'de sonradan filizlenecek İslam medeniyetinin temellerini inşa ederken, DEAŞ İslam ve Batı ülkelerinde apaçık terör eylemleri düzenlemekten başka bir şey yapmıyor. Üstelik medeniyet ve insanlık adına bütün değerleri ayaklar altına alıyor. Terör örgütü ayrıca, cihat ve cemaat kavramlarını hem Kuran ve Sünnet'e hem de İslam hukuk geleneğine tamamen zıt şekilde tahrif ediyor.
DEAŞ'ın ilahiyat ve fıkıh argümanları İslam dünyasının en seçkin dini otoritelerinin Eylül 2014'te terör örgütünün lideri Ebubekir El Bağdadi'ye hitaben kaleme aldığı açık bir mektupta tümüyle reddedilerek çürütüldü (http://lettertobaghdadi.com). Mektup DEAŞ'ın bir yıkım ideolojisi kurgulamak için dini kavramları nasıl çarpıttığını ortaya koyuyor. Bu sapık kurgu, modern zamanlarda ortaya çıkan diğer örneklerden farklı değil. Diyanet İşleri Başkanlığı geçtiğimiz yıl, "DEAŞ'in Temel Felsefesi ve Dini Referansları " başlıklı 40 sayfalık bir rapor yayınladı. Bu raporun genişletilmiş ve güncellenmiş hali de geçen hafta yayınlandı. http://webdosya.diyanet.gov.tr/anasayfa/UserFiles/Document/TextDocs/b7ca135a-c08f-4ee5-892b-4c181663630a.pdf
DEAŞ ideolojisinin meşruiyetinin çökertilmesi, İslam âlimleri tarafından sürdürülmeli. Müslümanlar, azgın bir grubun, dinlerini ve zengin geleneklerini çarpıtma ve tahribat amaçlı dünyevi kazançlar uğruna rehin almasına izin veremez. Öte yandan Batılı ülkeler DEAŞ'ın gerçek yüzünü görmeli ve İslamofobi ve Müslüman karşıtlığına dayalı popülizmi alevlendirmek suretiyle örgütün değirmenine su taşımayı bırakmalı.
İki yanlıştan bir doğru beklemek
Dabık'ın kurtarılması önemli bir hadise olmakla beraber bu hikâyenin bittiği anlamına gelmiyor. DEAŞ muhtemelen El Bab, Rakka ve Musul'da şiddetli bir direniş gösterecek. Ne olursa olsun, örgüte karşı mücadele fikri, siyasi ve askeri yöntemlerle devam etmeli. Ancak dünya kendine, 60'tan fazla ülkeden oluşan bir koalisyonun bu terör örgütünü neden bugüne kadar yenemediği sorusunu da açık ve samimi bir şekilde sormalı. İnsan ister istemez bu "başarısızlığın", DEAŞ ve benzeri örgütlerin 21'inci yüzyılın vekâlet savaşlarındaki "kullanım değeri" ve örgütün kendi düzen(sizlik) anlayışlarını Ortadoğu'ya ve İslam dünyasının geneline empoze etmek isteyen oyuncuların elinde elverişli bir araca dönüşmesiyle ilgisi olup olmadığın sormadan edemiyor.
Bu soru aynı zamanda, Suriye savaşının iki canavarının (DEAŞ ve Esed rejimi) yaşamalarına izin verildiği sürece birbirlerini beslediği gerçeğini acı verici biçimde hatırlatıyor. Bu iki canavarın yaşamasına müsaade edildiği müddetçe Suriye ve ötesindeki insani krizi derinleşmeye devam edecek. DEAŞ'ı Suriye'de, Irak'ta ve başka yerlerde yenilgiye uğratmak önemli. Ancak bu mücadele yeni çatışma ve bölünme tohumları ekmemeli. Aralarında küresel güçlerin, bölgesel oyuncuların ve devlet-dışı aktörlerin olduğu temel paydaşlar, kendi küçük stratejik çıkarları için DEAŞ'ı kullanmaya son vermeli. Zira bu, galibi olmayan bir savaştır. İki yanlış, bir doğru etmez.