Biz Türkiye'de "Türk modeli" gibi ifadelerden hoşlanmasak da Türkiye'nin birçok yerde bir model olarak gösterildiği bir sır değil. Fakat herkesin zihninde farklı bir Türkiye olduğu için aynı ifade bazen tam tersi anlamlara sahip olabiliyor. "Türkiye modeli" Batı'da "ılımlı, demokratik, Müslüman ülke" manasında kullanılırken, Arap ve İslam dünyasında "kendi ayakları üzerinde durabilen, bağımsız, güçlü ülke" olarak karşımıza çıkıyor.
Bu iki model arasındaki en temel kesişme noktası, Türkiye'nin demokrasisi. Bu yüzden hem batılılar hem de Araplar Türkiye'nin vesayet sisteminden kurtulup tam demokrasiye geçiş mücadelesini yakından takip ediyorlar. Son olarak Balyoz Operasyonu ve ardından yaşananlar, dikkatleri yeniden Türk demokrasisine çevirdi.
Eski "Türkiye modeli"
Soğuk Savaş döneminde Türkiye Batılılar için farklı bir modeldi. NATO üyesi olarak büyük Batılı başkentlerin taleplerini yerine getiren, Batı'dan fazla bir şey istemeyen, askeri vesayetle yönetilen, kendini bürokratik elitizme teslim etmiş bir Türkiye, Batı'da kabul gören bir ülkeydi. O yıllarda "Türkiye modeli", dışarda Batı'yla iş tutan, içerde ise anti-demokratik uygulamalarına göz yumulan bir ülke manasına geliyordu. Türkiye'deki askeri darbelere göz yuman, hatta zımnen destekleyen Batılı ülkeler, askeri vesayet ile demokrasi arasında bir çelişki görmüyorlardı.
Hatta çoğu zaman kendi çıkarları için askere dayandıklarını, ordunun kendini "Türk modernleşmesinin kaptanı ve koruyucusu" olarak takdim ettiğini biliyoruz. 2003'te Irak tezkeresi reddedildiğinde Wolfowitz'in "Türk ordusu üzerine düşeni yapmadı" manasına gelen sözlerini hatırlayın. Bu açıkça ordunun Meclis'in kararına müdahale etmesi çağrısıydı.
Balyoz Operasyonu sonrasında muvazzaf ve emekli askerlerin tutuklanmasına tepki gösteren bazı çevreler, eski "Türkiye modeli"ni aradıklarını gizlemiyorlar. Bu Soğuk Savaş dönemi Türkiye'sine özlem duyan ve bunu laik ve çağdaş cumhuriyeti savunmak adına yaptığını söyleyen Daniel Pipes, geçen hafta kaleme aldığı bir yazıda 1960, 1971 ve 1980 darbelerine açıkça sahip çıkıyor ve ordunun bunları "kontrolden çıkmış siyaseti tekrar yoluna sokmak için yaptığını" söylüyor. Dünyanın hangi demokrasisinde böyle bir şeyin yeri olabilir? Siyasetin kontrolden çıktığına kim, nasıl karar veriyor? Amerikan ordusu bir gün "bu ülke rayından çıktı, ben müdahale ediyorum" dese Pipes ve benzerleri bunu demokrasi adına kabul ederler mi? Bu eski Türkiye modelinin geride kaldığı ortada. Dışarda bağımlı, içerde otokratik Türkiye, artık geride kaldı. Batılılar da bu yeni Türkiye'yi artık kabul etmek zorunda olduklarını ifade ediyorlar.
Yeni "Türkiye modeli"
Arap ve İslam dünyası açısından Türkiye'yi "model ülke" haline getiren dört temel unsur var. Birincisi Türkiye'nin demokrasisi. İslam ülkelerinin çoğu demokratik olmayan rejimler tarafından yönetiliyor. Buna karşın halk arasında demokrasi talebi, Batılı ülkelerden daha geri değil. O yüzden Huntington "Medeniyetler Çatışması" makalesinde "İslam toplumları demokratik değil" dediğinde, rejimlerin demokratik olmamasına atıfta bulunurken, toplumun demokrasi talebini tamamen göz ardı ediyordu. Oysa Mısır'dan Fas'a, Arap ve Müslüman toplumların çok büyük bölümü demokrasiyle yönetilmek istiyor. Türkiye'yi bir model olarak görmelerinin arkasında bu demokrasi arzusu yatıyor.
İkinci unsur Türkiye'nin ekonomik gücü. Müreffeh bir ülke olarak Türkiye, dünyanın 17'nci, Avrupa'nın 6'ncı en büyük ekonomisi. Refahın, bir ülkenin demokrasisi, toplumsal dayanışması ve dinamik dış politikası için hayati önem taşıdığını herkes kabul ediyor. İslam ülkeleri de refah içinde yaşamak istiyor.
Üçüncü unsur, Türkiye'nin izlediği bağımsız ve dinamik dış politika. Türk dış politikası, Türkiye'nin yeni enerjisini, öz-güvenini, kararlılığını temsil ediyor. Sadece Arap ve İslam dünyası değil, Balkanlar, Afrika, Asya ve Latin Amerika da Türkiye'nin yeni dış politikasını yakından izliyor.
Yeni Türkiye modelinin dördüncü unsuru, kimliği. Türkiye demokrasiyi, refahı ve etkin dış politikayı, kendi kimliğinden kaçarak değil, ona dayanarak hayata geçirmeye çalışıyor. Müslüman, modern, doğulu, batılı, Balkanlı, Kafkaslı, vs. kimliğinden kaçmıyor. Tersine çok katmanlı kimliğinin bu dinamik unsurlarını hayatın her alanına yansıtmaya çalışıyor. Türkiye'yi aynı anda hem Doğulular hem de Batılılar gözünde izlenmeye değer bir ülke kılan da bu becerisi. Eski Türkiye artık geride kaldı. Bir daha kolay kolay geri de gelemeyecek. Yeni Türkiye, bu ülkenin gerçeğini ve geleceğini ifade ediyor.