Son 20-25 yılda edindiğimiz deneyim ve kat ettiğimiz mesafeye bakılırsa hemen her türlü global gelişmeye aşılı ve artık yavaş yavaş olgunluğa geçebilecek bir ihracat ekosistemimiz var. Ve darbe ya da pandemi demeden her şeye ama her şeye rağmen büyümeye devam eden bu ihracatçı şirketler, artık önemli bir yol ayrımında. 100 ülkeye birden ihracat yapmak mı, önemli pazarlarda derinleşmek mi?
Evet, şirketlerin kendini anlatırken kullandığı '80,100 ya da 150 ülkeye ihracat yapıyoruz' söylemi önemli bir başarının göstergesi. Ancak artık buna farklı başarı göstergeleri eklemenin zamanı gelmedi mi? Dünyanın 3. büyük danışmanlık şirketlerinden Simon Kucher'ın Türkiye ve Ortadoğu Lideri Mert Terzioğlu'na göre Türk ihracatçısının yurtdışında markalı büyümeye odaklanma zamanı çoktan geldi. En azından belli bir hacme ve deneyime sahip olanların yurtdışına sattıkları ürünün sonraki serüvenini takip etmeleri, kendilerinden sonra daha ne kadar katma değer eklenerek son tüketiciyle buluştuğuna dikkat etmeleri gerekiyor. Ne de olsa 'Made in Turkiye-Türk Malı' damgası, kalite konusunda pek çok ülkeden daha avantajlı konumda.
Simon Kucher'ın global hissedarları arasında da yer alan Terzioğlu ile günümüz şirketlerinin en önemli konusu sürdürülebilir karlı büyüme ile başlayan sohbetimizde söz döndü dolaştı ve ihracatçının markalı ürün satışına geldi. Oysaki kendisiyle 2025 ajandasını konuşmak niyetiyle buluşmuştum. "Her gün bir yangın söndürmek zorundalar" diyerek ihracatçının önce kur seviyesi etrafında toplanan gündemine değindi Terzioğlu, ardından daha uzun vadeli bir perspektif çizdi. Sürdürülebilir karlı büyüme arayışındaki şirketlere '80 ya da 100 ülke yerine 3 pazar seçin ama oralarda aynı Türkiye'deki gibi kendi markanızla ürünlerinizi satmaya odaklanın' önerisinde bulunduklarını aktardı. Yurtdışında markalaşmada önemli yol almış şirketlerin başarılarını da anlatmayı ihmal etmedi. Ama daha fazla sayıda şirketin bu mantıkla düşünmesi gerektiğini vurguladı. Rekabetçi olmakla ucuz olmanın aynı şey olmadığının altını çizdi. Türk şirketlerinin yurtdışında tesis açma gibi yatırımların yanında marka satın alma eğilimlerinin arttığını dile getiren Terzioğlu, "Bu anlamda Avrupa'da önemli fırsatlar var. Biz Türkiye'den satın alma yapmak isteyen uluslararası şirketlerin yanı sıra, yurtdışından marka almak isteyen Türk şirketlere de hizmet veriyoruz. Marka satın alarak büyümek, aldığı markaya değer katarak faaliyet yürütmek oldukça etkili bir yöntem. Bunun ülkemizde de çok güzel örnekleri var. Son dönemde Türk şirketlerinin özellikle Avrupa'nın köklü markalarına olan ilgisi yoğunlaşıyor" dedi. 2025'e ve daha göreve başlamadan etkilerini görmeye başladığımız Trump 2.0 dönemine ilişkin öngörülerini de paylaşan Terzioğlu'nun tüm şirketlere yeni yıl mesajı ise şöyle oldu: "Yapay zekanın imkanlarının daha fazla kullanıldığı data ile karar verme sürecini daha fazla kullanabildikleri bir sistem oluşturmalılar. Dene-yanıl konsepti de bazı durumlar için geçerliliğini koruyor. Bir diğer önemli yöntem hızlı başarısızlık (fast-fail) yani yanlış giden işi hızla kesmeyi başarabilmek. Önümüzdeki dönemde şirketlerin bu üç konuda yeteneklerini geliştirmelerinde yarar var."