Yaprakların sarının ve kırmızının en güzel tonlarına büründüğü kasım ayı genelde şirketlerin bütçe dönemidir. Ama bu sene bütçe çalışmalarının tamamlanması biraz uzayacak gibi. Birçok neden arasından kasım ayına da damga vuracak iki gündem öne çıkıyor, biri herkesin aklındaki ABD seçimleri. Diğeri se 11-22 Kasım'da Bakü'de gerçekleşecek BM İklim Konferansı (COP29). Şirketlerin hemen hepsi nihai pozisyonlarına 5 Kasım seçimlerinin sonuçlarına göre karar verecek demek pek yanlış olmaz. Zira başta Rusya- Ukrayna Savaşı, Çin ile ABD arasındaki ticaret savaşları ve Ortadoğu'da istikrarın ne zaman sağlanacağı gibi sıcak gündemler olmak üzere global piyasalardan en küçük ülkenin iç pazar dinamiklerine kadar karar bekleyen pek çok konu askıda. Bu siyasi gündemle pek ilgisi yok gibi görünen COP29'u da aynı potada sayıyorum çünkü BM'nin İklim Konferansları giderek önem kazanıyor. Hatta kimileri BM Genel Kurulu'ndan ve NATO Liderler Zirvesi'nden bile daha fazla önem atfediyor. İklim felaketlerinin bizi zorladığı şartlara bakılırsa çok haksız sayılmazlar. ABD seçimlerini konuşmayı önümüzdeki haftaya bırakıp iklim meselesine geleyim. Geçenlerde tıpkı finansal denetim ve raporlama hususları için yapılan sınavlar gibi sürdürülebilirlik yolundaki faaliyetlerin ölçülmesi ve raporlanması süreçlerine ilişkin SPK bünyesinde bir sınav yapıldığını duymuştum. İlgimi çekti konuyu biraz araştırınca öğrendim ki; şirketlerin, yeşil aklama denilen sürdürülebilirlik konusunda lafta kalan beyanları artık takibe alınıyor. Daha doğrusu verdikleri taahhütleri yerine getirip getirmedikleri bundan sonra denetime tabi konular arasına girmiş durumda. Son yıllarda sürdürülebilirlik raporlaması alanında yaşanan gelişmeler, beraberinde bu raporların nasıl ve hangi standartlara göre denetleneceği konusunu da gündeme getirdi. Bu kapsamda da sürdürülebilirlik ile ilgili taahhütlere güvence şartı getirilmesi ihtiyacı oluştu. SKD Türkiye Başkanı Ediz Günsel, güvence şartı getirilmesini, şirketlerin sadece imajlarını düzeltmek için değil, gerçekten sürdürülebilir iş modellerini benimsediklerini göstermeleri açısından bir fırsat olarak görmek gerektiğini vurguluyor. Yakın zamana kadar sürdürülebilirlik raporlaması şirketlere kalmış bir konuydu ve birçok farklı standart kriterine göre hazırlanıyordu, bir uluslararası norm yoktu. Ancak dünyanın şöyle bir durup 'nereye gidiyoruz' diye kendini sorguladığı pandemiden sonra işler değişti. Ve nihayet uluslararası gelişmelerle eş zamanlı olarak Türkiye de konuyla ilgili yasal altyapıya yönelik çalışmalarını hızlandırdı, Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları'nı (TSRS 1 ve 2) yayınladı. Bütün bunları 'oldukça gurur verici bir gelişme' olarak değerlendiren Günsel, 2024 sonu itibarıyla başlayacak güvence şartı uygulamasıyla birlikte artacak uzman kadro ihtiyacına işaret etti. Kamunun, bahsi geçen bu raporlara güvence sağlayacak denetçi kadrosunu oluşturmak üzere bir sınav zorunluluğu getirdiğine değindi. Günsel'in bahsettiği sınavın ilki 21 Eylül'de yapıldı. Bundan sonra belirli aralıklarla tekrarlanacak bu sınavlar, önümüzdeki aylarda denetçi dışında bu raporları hazırlayan uzman kadroları da kapsayacak.
Eskiden denetim ve raporlama finansal veriler üzerinden yürürken şimdi yanına yeşil verilerin eklenmesi bilmem iş liderlerine ne anlatıyor?