Öğrenci olarak İngiltere'de yaşadığım yıllarda bir eczane zincirinde çalışmıştım. Bana çok şey katan bir deneyimdi. Unutmadığım anlardan biri de zeytinyağı ile ilgiliydi. Bir gün bir müşteri (hasta) geldi ve zeytinyağı istedi. Eczacı şaşkınlığımı görmüş olacak ki gelip hemen bir çekmeceden zeytinyağını çıkarıp verdi. Ardından sorularımı tahmin etmişçesine, "Zeytinyağı burada ilaç gibidir. Kulak ağrısına, eklemlere, ciltte çeşitli yararlara iyi gelir. Eskiden o kadar yoktu ki zeytinyağı sadece eczanede satılırdı" deyiverdi. Ben de "Boşuna altın sıvı dememişler" dedim kendi kendime.
Savola Gıda Genel Müdürü Houmer Balazadeh, iklim krizinin zeytinyağı pazarında dünyadaki dengeleri nasıl değiştirdiğini ve Türkiye'nin sahip olduğu avantajları anlatırken aklımdan bu altın sıvının kıymetini ne kadar az bildiğimiz geçti. Ama neyse ki Balazadeh'in sözlerinin devamında bilinen en eski ağaç olan yabani zeytin ağaçlarının yani 'delice'lerin ekonomiye kazandırıldığı çok özel bir projenin detaylarını dinledim. Bünyesinde Yudum Egemden markasını da bulunduran Savola Gıda'nın Tohum Derneği işbirliğinde başlattığı proje ile geçen yıl Manisa'da ve bu yıl da Aydın'da binlerce delice ağacı aşılanarak çiftçilere sahiplendirildi. Balazadeh ile sohbetimde öğrendim ki işte bu ilaç olarak kullanılan zeytinyağı delice ağaçlarından elde ediliyor. Zeytini toplaması çok zahmetli ve verimi de düşük olduğu için çiftçiler bunu yapmayı pek tercih etmiyor. Ancak delicelerin bir özelliği var ki ekonomik açıdan büyük önem taşıyor; aşılamada en iyi sonucu bu ağaçlar veriyor. Bu hem zeytin ağacı nüfusu açısından büyük önem taşıyor, hem de ekonomik değeri söz konusu. Türkiye'deki halihazırda mevcut delice türü ağaçların aşılanarak ekonomiye kazandırılmasının, çiftçimize ve ülkemize en az 60 milyon dolar katkı sağlayacağı tahmin ediliyor. Söz zeytin ağacı ve nüfusundan açılmışken Balazadeh, Türkiye'nin zeytinyağında dünyanın en büyük nüfusa sahip ülkelerinden biri olduğunu hatırlattı. Ardından bakın hangi fırsatlara dikkat çekti:
Normal bir yılda Türkiye'de 200 bin tonun üzerinde zeytinyağı çıkıyor. Geçen yıl 270 bin tondu bu yıl 230 bin ton bekliyoruz. Çünkü yok yılı. Ama seneye 400 bin tona çıkabilir. Bunun 100 bin tonu iç pazara gidiyor. Kalanı ihracat.
Bütün mesele de burada. Zeytinyağı'nda İspanya'nın ve İtalya'nın hakimiyeti söz konusu. Amerika ve Japonya pazarında çok güçlüler. Ama hızla büyüyen ve çok geniş olan Çin pazarı bizim için fırsat demek. Bu pazarda büyüyüp derinleşerek muazzam bir başarı hikâyesi yazabiliriz.
Bunun için İspanya karşısında iki avantajımız var. Biri İspanya'nın ağaçları yaşlı, verimi düşüyor. Oysa bizim ağaçlarımız daha yeni yetişiyor gençler, her yıl verimi daha da artacak. İkincisi kuraklık. İspanya ve İtalya'yı vuruyor. Bize de gelecek ama daha zaman var. O yüzden bu avantajları iyi kullanıp Ortadoğu, Körfez Ülkeleri ve Uzak Asya'da pazarda hakim konuma gelebiliriz.
Peki ne yapmalı?
Türk zeytinyağının tadını kabul ettirmeliyiz. Bizim yağımız aslında daha lezzetli ama bilinmiyor. Türkiye'nin önünde 3 yıllık bir fırsat penceresi var. Türkiye'yi anlatırken zeytinyağının tadına mutlaka baktırmalıyız. Ama bunun için bizim de zeytinyağını sevmemiz, tüketmemiz lazım. Biz zeytinyağını sevdiğimiz için değil sağlıklı olduğu için tüketiyoruz. Oysa sevmeliyiz, hem de delice!
Tıpkı Cumhuriyeti sevdiğimiz gibi. Hepimizin 100. Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.