Ülkemizde acılarla özdeşleşmiş bir sektördür madencilik. Çevrecilerin protestolarını da unutmamak gerek. Bir de tabi Türkiye'nin yer altı kaynaklarını yeterince iyi değerlendiremediği yargısı var ki protestocuların baskısıyla bunun nasıl mümkün olacağının cevabı yok. İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Başkanı Rüstem Çetinkaya ile maden sektörünün 2023 yol haritasını konuşmak üzere yola çıktığımda bütün bunları aklımdan geçirdim. Çetinkaya'nın ise hepsine bir cevabı vardı. İlk cümlesi, "Türkiye madencilikte potansiyelini tam olarak kullanamıyor" oldu ve şöyle devam etti: "Eğer bunu başarabilirsek maden ihracatımızı 6.5 milyar dolar seviyelerinden 30 milyar dolar seviyelerine çıkarabiliriz." Bugünkü ihracatımızı 5 kat artırmak anlamına gelen bu sözlerin ardından Çetinkaya bu kez işin 'nasıl'ını anlattı. Ama yol haritasına geçmeden önce içini de dökmeyi ihmal etmedi. Sektör temsilcilerinin dinlenmemekten ve sık sık engellenmekten son derece şikayetçi olduklarını dile getirdi.
Dünyada yerin altı mı, üstü mü daha değerli analizi yapıldığını ve madencilik faaliyetlerine ona göre karar verildiğini hatırlatan Çetinkaya'nın sözleri kulak vermemizi gerektiren önemde:
Türkiye, dünyada bulunan 90 maden tipinden 80'ine sahip. Madencilik zengini bir ülkeyiz. Türkiye'de madenciliğin milli gelirimizden aldığı pay yüzde 1.3. Bu oran, madencilik zengini ülkelerde ortalama yüzde 7. Örneğin Çin'in yüzde 23, Rusya'nın yüzde 7, Avustralya'nın yüzde 9, ABD'nin yüzde 7. Eğer biz de bu payımızı dünya ortalamasına çekersek 42 milyar dolarlık ihracata imza atabiliriz. Yüzde 5 seviyesini dahi yakalasak, 30 milyar dolardan fazla ihracat yapabiliriz. Ama yapamıyoruz.
Oysa çevreci bir madencilik mümkün diyoruz. Madencilerin çevreye duyarlı iş yaptığını herkese göstermek istiyoruz. Bunu da toplumsal mutabakatla sağlayabileceğimizi biliyoruz. Tarım sektörü, çevre gönüllüleri madenle ilgili kim varsa bir masa etrafında toplanmak istiyoruz.
Masada herkes kendi endişelerini ortaya koysun, bağırmadan, çağırmadan, suçlanmadan konuşulsun istiyoruz. Sektörümüzün de dinlenmesini istiyoruz. En büyük şikayetimiz dinlenmemek.
Madenciler olarak ruhsat güvenliğimiz yok. Kredi bulma noktasında zorluk yaşıyoruz. Yerel yönetimler ve kamuoyu madencilerin çalışmasını istemiyor. Onay süreci yıllar süren ÇED başvurularımız var. Biz, önümüzdeki engellerin herkesin onay vereceği ve orta noktada buluşacağı bir şekilde kaldırılmasını bekliyoruz. Bunu söylerken de 'her yer maden olsun' gibi bir düşünceyle hareket etmiyoruz. Bunu da istemiyoruz. Eğer yer altında ekonomik bir değer varsa bunu çevreyi koruyarak çıkaralım istiyoruz. Batı ülkelerinde görülen örnekler gibi madenciliği geliştirelim istiyoruz. *Son olarak şunu söyleyelim, ülkemizde çıkarılamayan madenler nedeniyle ithalata başvurmak zorunda kalıyoruz. Gübreden altına, demir çelikten kömüre kadar ülkemiz 40 milyar dolarlık ithalat yapıyor. Koca bir tarım ülkesiyiz ancak, gübre ithal ediyoruz. Gübre için dahi madenlere ihtiyaç duyulurken, bilimdışı itirazlarla maden işletmelerimiz engelleniyor. Bu bizi derinden üzerken, yatırım iştahımız da giderek azalıyor.