Erkek giyimde yurtdışında da rekabetçi bir konum elde etmeyi başarmış önemli markaların sahibi Orka Holding'in ikinci kuşak temsilcisi Büşra Orakçıoğlu Biberoğlu'nu ilk olarak bir lansman toplantısında tanımıştım. 10-12 yıl kadar önceydi ve yanlış hatırlamıyorsam Grubun markalarından Damat'ın yeni nesil kumaşlarla geliştirdiği bir koleksiyon tanıtılıyordu. O zamanlar sürdürülebilirlik henüz moda değildi ve yeni nesil üretim teknolojileri ifadesi daha çok kullanılıyordu. Orka'nın yeni kumaş teknolojileri kadar Büşra Orakçıoğlu'nun kıyafet seçimi de aklımda kalmıştı. Orakçıoğlu toplantının da temasına uygun ve farklılığını ortaya koyacak şekilde bir smokin giymeyi tercih etmişti.
Geçenlerde kendisiyle yaptığım sohbette anladım ki o dönemler Orakçıoğlu, henüz bir üniversite öğrencisiymiş. Babası Halidun Orakçoğlu'nun isteği ile üniversite eğitimini Türkiye'de tamamlayan Büşra Orakçıoğlu, yurtdışı deneyimi kazanmak için ise tüm yazlarını yurtdışında çeşitli üniversitelerin yaz okullarında geçirdiğini söyledi. Böylelikle yurtiçi ve yurtdışı deneyimini birlikte edinmeyi hedeflerken bir yandan da aile şirketinde çalışarak kendisini mezuniyet sonrasına hazırlamaya gayret etmiş.
Şimdi 30'lu yaşlarının başında Orka Holding'in Pazarlama Grup Başkanı görevini yürüten Orakçıoğlu, 'ekibin en genci benim' diyerek bir anlamda Grubun geleceğe ilişkin yaklaşımının ipucunu veriyor. 35 yılı geride bırakan Orka Grubun bir süredir odağına aldığı sürdürülebilirlik ilkelerini artık iş modelinin tüm süreçlerinde tam anlamıyla uygulamaya başladığını kaydetti. Gelecek yatırımlarını da buna göre kurguladıklarını, bu kapsamda şimdiye kadar yürüttükleri inovasyon faaliyetlerinin meyvelerini toplamaya başladıklarına işaret eden Orakçıoğlu sözü, çok önem verdiği, atıktan kumaş üretimi projesine getirdi.
Büyük bir gizlilikle yürüttükleri projeye ilişkin anlattıklarının hepsini (şimdilik) paylaşamasam da Orakçıoğlu'nun ifadeleri şöyle: "Eylül ayında sürdürülebilirlik açısından hazır giyimde reform olacak bir yeniliği duyurmaya hazırlanıyoruz. Herkesin, her gün evinde ortaya çıkan bir atık türünü değerlendirdik. Ortaya çok verimli, uluslararası seviyede ses getirecek sonuçlar çıktı. Bu konuda UNICEF ile de çalışıyoruz. Temmuz-ağustos ayı gibi ilk bilgileri paylaşacak noktaya geliriz. O zamana kadar ticari sır. Ama öyle bir inovasyon ki; ezber bozmaya geliyoruz."
İtiraf edeyim ne olduğunu öğrendim, eğer anlatıldığı gibi ise bence reform az kalır, devrim diyebiliriz.
Büşra Orakçıoğlu'nun projeyle ilgili heyecanı boşa değil ama bu heyecanda biraz da genelde 'ikinci kuşak' temsilcilerinde gördüğüm başarma arzusunun da payı var. Zira hemen projenin ardından Grubun sürdürülebilirlik vizyonuyla ilgili söyledikleri de bunu doğrular nitelikteydi: "Tüm fabrikalarımızda yenilenebilir enerji kullanmak üzere yola çıktık. İş modelimizi daha az su ve daha az kimyasal kullanımına yönelik geliştirdik. Tedarikçilerimize de yeşil üretim ilkelerini uygulamaları şartını getirdik. Ama bizim yaptıklarımız babamla amcamın (Süleyman Orakçıoğlu) yaptıklarının yanında solda sıfır kalır ancak. Onlarınki sıfırdan başlayıp bugüne getirdikleri müthiş bir başarı, müthiş bir kuruluş hikayesi. Bu başarıyı devralacak olan bizler ise bir kalıcı olma, bir dünya ile dost olma hikayesi yazmaya çalışıyoruz. Ve inanın babamların başarısını bir adım öteye taşımak hiç kolay değil."
Kalıcı olmanın dünya ile dost olmaktan geçtiğini daha yolun başında fark eden Büşra Orakçıoğlu, belki de bunu evdeki atığı bize giydirdiğinde başarır, kim bilir?