Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'nın 27.'si, daha çok bilinen adıyla COP27'nin bu yılki sonuçları (içeriğin de biraz zayıf olması nedeniyle) dünyanın yoğun gündemi içinde kendine gerektiği kadar yer bulamadı. İklim felaketlerine bakıp da bundan daha önemli bir gündemimiz mi var diyorsanız, var demek ki!
Oysa geçen yıl İngiltere'nin evsahipliğinde Glasgow'da gerçekleşen COP 26, dönemin prensi, bugünün İngiltere Kralı III. Charles'ın katılımı ile daha yoğun ilgi görmüştü dünya basınından.
Bu yıl ise Mısır'da Şarm El Şeyh'teki konferansa magazinin ilgi odağı bir prens de katılmayınca ve alınan en önemli karar da iklim değişikliğine yol açan sanayileşmiş ülkelerin, bunun bedelini ödemesine yönelik olunca yeterli ilgiyi göremedi.
AB üyelerinin konferansı terk etmeye kadar vardırdıkları kayıpzarar fonunun kurulması kararından söz ediyorum. Kasımın sonuna kadar uzayan kayıp-zarar fonunun kuruluş müzakerelerini uzaktan takip ettim ancak değerlendirmelerimi yazmayı INBUSINESS Dergisi'nin Sürdürülebilir Yüzyıl Webinarı'ndan sonraya bırakmıştım.
Zira önceki gün gerçekleşen webinarda COP 27'ye katılan en yetkin isimlerden süreci detaylarıyla dinleme fırsatı yakaladım.
Dikkatinizi çekecek birkaç detay aktarayım:
Öncelikle iklim değişikliği ile mücadelede geç kalındıkça maliyetler artıyor. Dünyayı bugün ve bundan sonraki günler için bekleyen gündemin özeti işte bu tek cümle.
Bu yıl 40 bin, geçen yıl da 30 bin kişinin katıldığı COP konferanslarının yöntemi de seyahatler nedeniyle bırakılan karbon ayakizi açısından tartışılmaya başlandı.
Bu kadar çok kişinin fiziksel olarak bir araya gelmek yerine dijital ortamlarda etkili bir buluşmanın yolunun bulunması gerekiyor.
COP konferanslarının son yıllardaki gündemlerine de bakılarak ev sahibi ülkelerin sürdürülebilirlik temelinde nasıl bir yaklaşım içinde oldukları da sorgulanıyor. Örneğin Mısır'ın ardından önümüzdeki yıl dünyanın 3. büyük doğalgaz ihracatçısı konumundaki Birleşik Arap Emirlikleri'nde (BAE) yapılmasının bir çelişki olduğunu dile getiren kesimler var. 1995 yılından bu yana yapılan COP konferanslar serisi ülkelerden fosil yakıtlardan çıkış stratejisi geliştirmelerini isterken, bir yandan da ekonomisi buna bağlı Dubai'de toplanılmasının çabaları boşa çıkardığı dile getiriliyor.
Söz ev sahipliğinden açılmışken, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'un Türkiye'nin COP31'i gerçekleştirmek için aday olduğunu açıkladığını hatırlatalım. Uluslararası basına yansıyan bilgilere göre şimdilik bu konuda Türkiye'nin tek rakibi Avustralya gibi görünüyor.
Ancak Avustralya birkaç yıldır üst üste COP konferansları için adaylığını gündemde tutuyor ve bu yıl Şarm El Şeyh'te epey de bir lobi yaptı.
Hatta bu lobisini iyice ileriye götürerek, bu yıl çok büyük bir ülke standı açtı. Öyle ki burada ikram ettiği kahveler uluslararası basında, 'Avustralya'dan kahve diplomosisi' başlığı ile gündeme geldi. Haberlere göre Avustralya bu yıl sadece COP 27'de ikram etmek üzere Şarm El Şeyh'e tam 4 ton kahve getirmiş.
Ancak hemen söyleyelim Türkiye standındaki şarj istasyonları sayesinde Türkiye de katılımcıların en uğrak yerlerinden biri oldu. Bakarsınız seneye şarj istasyonlarının yanına Türk kahvesi ve baklava eklenerek bu yoğunluk daha da artar.
Başta COP 27'nin dünyanın gündeminde gerektiği kadar yer bulamadığını söyledim ama COP konferanslarına ev sahipliği için ülkelerin yarışması en azından umut verici.