Geçen hafta Zerzevan Gökyüzü Gözlem Etkinliği için gittiğim Diyarbakır'da uçaktan indiğimde telefonuma ard arda gelen bilidirimlerle, önemli bir iş insanı; Yaşar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Selim Yaşar'ın hayatını kaybettiğini öğrendim. Çok üzüldüm. Aklıma rahmetli Selim Bey ile yaptığım son röportaj geldi. Tarım ile ilgili bir etkinlik için gittiğim İzmir'de görüşmüştük son olarak.
Güneşli, yazdan kalma bir gündü. Yazışmalarımıza baktım, tarih 15 Ekim 2020. Selim Bey, etkinliğe davetli olduğu halde pandemi nedeniyle kalabalığa girmek istememişti. Beni kıramadığı için de bulunduğumuz Swiss Otel'in yanındaki bir kafede buluşmuştuk.
Etkinlik alanından çıkıp kafeye geçtiğimde Selim Bey'i dışarıda bir masada tek başına otururken gördüm. İstanbul'daki ortamları düşününce Yaşar Holding gibi büyük bir kurumun başkanını sokakla bir olan bir mekanda otururken görünce şaşırdım.
Üstüne, ne içmek istediğimi sorup gidip kendi almak konusunda ısrar edince daha çok şaşırdım. 'Neden şaşırıyorsun, biz her zaman böyleyiz, herkesle ve hayatla hep iç içeyiz' dedi. Sık sık market ziyareti yaptığını, bunun işinin bir parçası olduğunu söyledi.
Tanıyanlar bilir, pek röportaj vermeyi sevmezdi. O gün Selim bey ile INBUSINESS Dergisi'nde yayınlanmak üzere çok güzel, geniş bir söyleşi yaptım. Ülke ekonomisine, sanayi, tarım, gıda ve perakende sektörüne ilişkin çok önemli tespitleri vardı.
Özellikle Yaşar Üniversitesi'nde kurdukları Tarım Teknolojileri Fakültesi ve Yaşar Holding'in yurtdışı yatırımları konusunda heyecanlıydı. Türkiye'nin hak ettiği yerde olmadığını düşünüyor ve bunun için her bir bireyin daha fazla çalışması gerektiğini düşünüyordu.
Söylediklerini bu köşede de bir ara yazmayı planlıyordum ama bir türlü fırsat olmadı. Bu mesajları aktarmak maalesef böyle bir yazıya kısmetmiş.
Selim Yaşar'ın biraz da dertleşir gibi konuştuğu bu röportajından tarihe not düşmek istediğim önemli birkaç mesajı şöyle:
Türkiye'nin sorunlarını biliyoruz çünkü onların içinde yaşıyoruz. Cari açığımız var, petrolümüz, gazımız yok. Bir de kaynak sıkıntımız var. Bankacılık sektörümüz Türk sanayisinin ihtiyacı olan fonları yaratacak güçte değil.
Bu temel sorunları nasıl aşarız, ihracatla, turizmle. Türkiye'nin ithalattan çok ihracat yapar hale gelmesi lazım. Bu olana kadar çözüm aramaya devam etmek zorundayız.
Özellikle şimdi pandemide Avrupa'da ve dünyanın her yerinde tedarik konusunda arayış var. Biz Avrupa'nın arayışına cevap verebiliriz. Bu fırsatı kaçırmamak lazım. Bu güç Türkiye'de var.
Tarım ve tarıma dayalı sanayiyi bir bütün olarak ele alırsak, Türkiye'nin 3 ana konuyu çözmesi gerekiyor: Su, taş ve yem. Arazilerimiz taşlı, bunları taş kırma makineleri ile kırıp tarıma kazandırmamız büyük fark yaratacaktır.
Sulama konusu zaten her platformda dile getiriliyor. Bir de Türkiye'nin en büyük problemi yüksek proteinli yem hammaddesi üretilmiyor. Türkiye hayvancılıkta bunu çözmediği sürece dolardan Euro'dan etkilenmeye devam edecek. Çiftçiler para kazanamıyorum diye şikayet etmeyi sürdürecek.
Röportaj notlarıma baktığımda ilk iş tecrübesini Danimarka'da DYO'nun ortağı Sadolin şirketinde edindiğini hatırlatan Selim Yaşar, 65 yaşına geldiğinde Danimarka'dan kendisine emekli maaşı geleceğini söylemişti. Beni en çok üzen de bu not oldu. Özellikle İzmir'e ve ülkesine aşık değerli sanayici Selim Yaşar'ı 65 yaşında çok erken kaybettik. Buradan bir kez daha kendisine rahmet, ailesine ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum.