Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HİLAL KAPLAN

Ölüm, bir ‘AKP projesi’ olabilir mi?

Sesli dinlemek için tıklayınız.

"Ağızların tadını kaçıran ölümü, çokça hatırlayın." Hadisi Şerif


Gassal dizisi, neden izlenme rekorları kırdı? Ses getiren "Ölünce beni kim yıkayacak?" billboardları veya Ahmet Kural gibi sevilen bir oyuncunun başrol olmasının elbette katkısı olabilir. Ancak en önemlisi Gassal, iddia edildiği gibi ölüm değil, hayat üzerine düşünmeye davet ettiği için izlendi. Yani günümüz dizilerinden farklı olarak hayatın hazdan fazlası olduğunu anlattığı için teveccüh gördü.
Öncelikle her meseleye ikili karşıtlıklar üzerinden bakmaya yeminli "mahalle bekçileri"nin iddia ettiği gibi Gassal, muhafazakârlığa övgü veya sekülerle dalga geçmek için yapılmış bir dizi değil. Başrol bir gassal olunca elbette ölümü hatırlatıyor ve belki de mezkûr laik atakların sebebi bu olabilir.
Ancak cenaze sahnelerinde arabesk şarkı çalan, başrolün en yakın arkadaşı karısı çalışırken kendisi evde kalıp çocuklarına bakmaktan zevk alan bir "ev erkeği" olan, yasını tuttuğu mahalleden abisinin adı Nazım olan, âşık olmaya en yaklaştığı kadın başörtülü olmadığı gibi hiçbir kayda değer rolün de başörtülü olmadığı diziye "AKP'nin kültürel iktidar projesi" muamelesi yapanlar gördük. Çünkü dizi TRT'nin dijital platformunda yayınlanıyor. Çünkü dizide cinsellik ve entrika yok. Çünkü dizi hazza değil, hayata çağırıyor. Utanmasalar ölümün de bir "AKP projesi" olduğunu iddia edecekler. Geçiniz.
Dizideki başrol, mevtaları son yolculuğuna hazırlayan bir gassal ama adı Baki. Yani faniliğiyle her gün yüzleşen başrolün adı Baki. Benzer isim göndermelerini kötülüğün cismani karşılığı gibi yansıtılan başrolün babasına, kültürümüzde olmayan "Haris" isminin verilmesinde de görebiliyoruz. Baki ne kadar dünyevi zevklerden uzaksa, Haris de o kadar hazzın ve nefsinin kölesi bir tipleme.
Ancak Baki'nin dünyevi zevklerden uzaklığı, sufi meşrep olmasından kaynaklanmıyor. Henüz çocuk yaştayken annesi vefat eden Baki için zamanın durmasından kaynaklanıyor. Adeta ruhen uyuşmuş (numb) olan Baki, gerçek hayatta benzerini göremeyeceğimiz bir patolojik yas içerisinde günlerini geçiriyor.
O yüzden kimsenin kimsesi olamıyor; o yüzden yaşadığı evde sadece duvardaki saat değil, hayat da durmuş. O yüzden varlığındaki tek yaşam emaresi, Baki'nin atan kalbi... Velhasıl Baki, ölümden değil, yaşamaktan korkan bir fani.
Hikâye de onun yaşama dönme çabası çerçevesinde ilerleyen bir dram aslında. "Keşke ölmesem dedirtecek bir şeyler olmalı" arayışındaki Baki'yi anlatan Gassal'ın -en azından şimdilik- bir "dram-komedi" olduğunu düşünmüyorum. Zira kozmetik dükkânı sahnesi hariç güldüğüm bir sahne olmadı.
Ne var ki bu bir eksiklik değil, bilakis bir kazanım. Bu vesileyle Ahmet Kural, abartılı komik tiplemelerden çok daha ötede bir karakter oyuncusu olduğunu kanıtlıyor. Kural, yüzündeki kırışıklıklardan tutun yürüyüşüne dek Baki olmuş. Gerçekten son zamanlarda şahit olduğum en iyi oyunculuk performansı olabilir. Aynı paralelde Selçuk Aydemir'in de sanatsal üretim noktasında ne kadar maharetli bir yönetmen olduğundan; yakın planlarından alan derinliği kullanımlarına, sinematografik seçimlerinden jeneriklerdeki özene dek bahsetmezsek eksik kalır.
Yapıcı birkaç eleştiri yapmak gerekirse; ilk üç bölümün dizinin geri kalanına göre çok yavaş aktığı, son bölümde ne olacağını bir önceki bölümden anlamamız gibi bazı acemilikler ve komedi unsuru oluşturması için birkaç sahnedeki zoraki repliklerden bahsedilebilir. Umuyorum bizi ikinci sezon daha da yalın biçimde "hayata çağıran" bir Gassal izleriz.
Başta TRT Tabii olmak üzere emeği geçen herkese teşekkürlerimle...

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

Hilal Kaplan | Ölüm, bir 'AKP projesi' olabilir mi?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA