Biz henüz Halep'in kurtulmasının sevincini yeterince yaşayamamışken önce Hama, sonra Humus ardından Şam nihayet özgürleştirildi.
Neredeyse 14 yıl süren, 600 bin kişinin ölümüne, milyonlarca insanın doğduğu toprakları terk edip sığınmacı olarak yaşamasına sebep olan Şam'daki Esed diktatörlüğü ve 61 yıllık Baas zulmü sona erdi.
"Çok hızlı oldu, arkasında kesin bir bityeniği var" diyenlerin anlamadığı, bu devrimin zaten 2014'te başarıyla sonuçlanmak üzere olduğuydu. Önce İran, sonra Rusya devreye girmemiş olsaydı, bu kaçınılmaz son on yıl önce ve yüz binlerce masum hayattayken yıkılmış olacaktı. Esed yüklenildiği maliyete değmeyen bir piyon olduğunda ve destek veren ülkelerin de nefesi yetmediğinde fişi çektiler. Sonrası zaten çorap söküğü gibi geldi.
Aslında Esed rejiminin neden yıkılması gerektiğini anlatmaya çalışmak büyük bir ansiklopedi hazırlamayı gerektirir. Daha 13 yaşındayken barışçıl bir gösteriye katılmak isterken tutuklanan ve vücudunda matkap izlerinden sigara yanıklarına, uzuv kesilmelerinden elektroşok izlerine kadar pek çok işkenceye maruz kalan şehit Hamza El Hatip bile yeterliydi.
Ya da Sedanya Hapishanesi'nden çıkan bir kız kardeşimizin, "Buraya girdiğimde 19 yaşında bir bekârdım. Şimdi 32 yaşındayım ve üç çocuğum var, ancak babalarını bilmiyorum" açıklaması da yeterdi. Ancak görmediler, görmek istemediler. Antiemperyalizm ya da direniş ekseni yalanlarıyla yıllarca bu rejimi ayakta tutmak için çabaladılar.
Suriye ile en büyük sınırı olan, tarihi ve kültürü iç içe geçen Türkiye'nin dışında neredeyse dünyanın tamamı Suriyelilerin karşısındaydı. Ve evet gönül borcuyla söylememiz gerekiyor ki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın kararlı duruşu olmasaydı Türkiye de Suriyelilere kapılarını kapatacaktı.
Neler yaşanmadı ki... Hatay'da terör örgütlerinin desteğiyle halka, "Suriyelilere evlerinizi kiralamayın, böylece gitmek zorunda kalırlar" diyen muhalif milletvekilleri bile oldu. Suriyeliler hakkında milyonlarca yalan üretildi.
Ancak Recep Tayyip Erdoğan'ın vicdanı her seferinde bu hamleleri bastırdı. Oy kaybetmeyi göze alarak bunu yapmak her babayiğidin harcı değildi. Erdoğan'ın takdir edilen tek özelliği insani tavrı olmadı. İleride kesinlikle siyaset ve diplomasi kitaplarında geçmesi gereken bir politika ile İdlib'e sıkışan Suriyelilere nefes aldırmak için uğraştı. Bu hamleleri yaparken Suriye'de sadece Esed ve destekçileriyle uğraşmadı. Güya Esed'in tam karşısında olan ABD-İsrail blokunun Türkiye'ye dayatmaya çalıştığı teröristan projesini de tarihin çöplüğüne attı. PKK, DEAŞ ve Suriye'deki terör örgütleriyle aynı anda mücadele etti. Bu uğurda şehit olan kahramanlarımızı da saygı ve minnetle anıyoruz.
Bu satırları yazarken PKK'nın işgal ettiği pek çok bölgede yaşayan sivil halkın teröristleri kovduğu görüntüler paylaşılıyor.
Bugün kazanan Suriyeliler oldu. Yıllarca baskı ve zulmün her türlüsü görmelerine rağmen özgürleştirdikleri yerlerde büyük bir vakarla davrandılar.
Elbette büyük bir takdiri de Türkiye'yi BAAS rejimi hayranlarına bırakmayan ve Erdoğan'ı seçerek hem Türkiye'nin hem Suriye'nin hem de dünyanın kaderini değiştiren seçmenleri hak ediyor. Bakmayın şimdi Esed devrilince kendilerine pay biçmeye çalışanlara; her şey biz yaşarken oldu...