Washington'daki İsrail Büyükelçiliği önünde, 25 Şubat günü, 25 yaşındaki bir Amerikan askeri kendini yaktı.
Amerikan Hava Kuvvetleri'nde istihbarat verilerini işleyen bir yazılım mühendisi olan Aaron Bushnell, karşısına koyduğu kameranın önünde "Soykırım suçuna ortak olmayacağım" diyerek kendini ateşe verirken geride yanmış bir bedenden çok daha fazlasını bıraktı.
Her şeyini Filistinli Çocuklara Yardım Fonu'na bıraktığını söyleyen bir vasiyetname, komşularına emanet ettiği bir kedi, medyanın bütün görmezden gelme çabalarına rağmen Amerikan halkında uyandırdığı yasla karışık bir öfke ve dünyanın kulaklarında çınlatmayı başardığı iki kelime: "Özgür Filistin!"
"Soykırıma daha fazla ortak olmayacağım. Uç bir protesto eylemi gerçekleştireceğim. Ama Filistin'deki insanların, sömürgecilerin elinde yaşadıklarıyla kıyaslanınca hiç de aşırı değil. Yönetici sınıfımız bunun 'normal' olduğuna karar verdi." Bu sözleri paylaştıktan sonra kendini ateşe veren Aaron, gücünün yettiği son ana kadar "Özgür Filistin" diye haykırmayı sürdürdü.
2010 yılında Tunuslu işportacı Muhammed Buazizi'nin kendini yakmasını öne sürerek bütün bir coğrafyayı cehenneme çeviren Pentagon ve Buazizi'yi kurucu babalara benzeten ABD Başkanı gitti; yerine Aaron'un ölümü için "trajik" demekle yetinen bir başsağlığı mesajı kaldı.
Başta New York Times olmak üzere, İsrail lobisinin kapıkulu olduğunu artık herkesin bildiği ABD basını, Bushnell'in psikolojik sorunları olduğunu, akıl sağlığının yerinde olmadığını ima eden makaleler yayınladı. Amerikan ordusunun istihbarat verilerini emanet edeceği kadar akıl sağlığı yerindeydi; ne zaman ki bu akıl dışı zulme başkaldırdı, akıl sağlığı yerinde olmayan bir zavallı gibi yansıtılmaya çalışıldı.
Bir Müslüman için kesinlikle yasaklanmış olan intihar eylemini kahramanca bulmak özendiricilik bakımından çok sakıncalı olabilir; amenna. Ancak Hıristiyan bir toplulukta büyümüş olan bu genç Amerikalıyı kendi değerler sistemi içerisinde değerlendirirsek; dünyanın dikkatini Filistin'e çekmek için, bireysel olarak yapılabilecek en büyük fedakârlığı yaparak kendisinden, gençliğinden, geleceğinden, hayatından vazgeçtiğini de görmek gerekiyor.
Amerika'nın İsrail'e sadece finansal ve siyasi destek vermekle kalmadığını, Amerikan askerlerinin Gazze'deki tünellerde bizzat yer alarak doğrudan bu işgalin bir parçası olduğunu öğrendikten sonra planladığı bu eylem, ABD basınının iddia ettiği gibi anlık bir duygusal tepki ya da irrasyonel bir davranış bozukluğu değildi. Ne yaptığını ve neden yaptığını gayet iyi biliyordu. Öldüğü günden beri Washington'daki İsrail Büyükelçiliği önünde nöbetler tutuluyor, arkadaşları askeri üniformalarını yakıyor.
Aaron Bushnell'in eylemi muhtemelen Amerikan siyasetinde hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Rachel Corrie'nin 2003'te Refah'ta İsrail dozerlerinin altında kalarak can vermesinin bir şeyi değiştirmediği gibi. Ama Bushnell'in vicdanlı duruşu ve Amerikan halkının zihninde oluşturduğu soru işaretleri bile saygıyı hak ediyor.
Aaron, adını aldığı Harun Peygamber gibi "soykırıma dur" diyemeyen bu kekeme dünyanın dilini çözmeye yardımcı olur mu bilmiyorum. Bildiğim, tıpkı Rachel Corrie gibi onun da ismini zulme karşı duran vicdan abidelerinin yanına yazdırdığıdır.