Son bir buçuk ayda yaşadığımız bazı olaylar, kökü içeride ancak uluslararası desteği olan bir "tuhaflığa" maruz bırakıldığımızı gösteriyor.
Türkiye'nin enerjisini doğru kullanabileceği durumlarla ilgilenmesini engellemeyi amaçlayan bu olayları oluş sırasından aralık sonuna kadar kısaca hatırlayalım.
10 Şubat'ta seçim çalışmalarını yürüten AK Parti ve Cumhur İttifakı Küçükçekmece Belediye Başkan Adayı Aziz Yeniay'ın seçim çalışmaları için geldiği mekâna uzun namlulu silahlarla yapılan saldırıda biri ağır iki kişi yaralandı. Saldırganlar ve saldırının nedeni daha ortaya çıkmamışken CHP'li İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, nereden aldığı belli olmayan bir istihbaratla saldırının AK Parti ve Aziz Yeniay'a yönelik olmadığını iddia etti.
6 Şubat'ta, terör örgütü DHKP-C, İstanbul Adliyesi'ne saldırı düzenledi. 9 Şubat'taki yazımda anlattığım üzere DHKP-C'nin muhalefet tarafından nasıl meşrulaştırıldığını bir kez daha hatırladık. Terör örgütünü eleştirenler de "eylemin başarısızlığı" ve "seçim öncesi yapılması nedeniyle AK Parti'ye yarayacağı" iddiasıyla bir anlamda teröristlere akıl hocalığı yaptılar.
31 Ocak'ta, kamuoyunda "Ramazan Hoca" olarak bilinen Ramazan Pişkin, İstanbul'da uğradığı bıçaklı saldırı sonrası hayatını kaybetti. Ramazan Hoca'yı öldüren ve 9 ayrı suçtan sabıkası olan saldırgan, "Afgan bir göçmenden sistematik bir şekilde cinsel tacize uğradığını, Ramazan Hoca'yı da o göçmen zannettiği için Eminönü'nden aldığı bıçakla öldürdüğünü" iddia etti. Ancak hem Ramazan Hoca'nın öldürülmeden önceki video kaydında tehditler aldığını söylemesi hem de söz konusu Afgan göçmen ile merhum Pişkin'in hiç benzememesi, saldırganın ifadesinin kurmaca olduğu iddialarını güçlendirdi. Pişkin'in öldürülmesinin ardından sosyal medyada lehte yahut aleyhte görünümlü algı operasyonları da kafalardaki soru işaretini daha da kalınlaştırdı.
28 Ocak'ta, Türkiye'deki İtalyan kilisesine saldırı düzenleyen DEAŞ'lı teröristler kilisede ilk kez bulunan ve akli dengesinin yerinde olmadığı iddia edilen bir kişiyi öldürdü. Saldırı İtalya Başbakanı'nın Türkiye ziyaretinden kısa süre sonra gerçekleşmişti ve bu ziyaretle ilgili çok sayıda yalan dolaşıma sokulmuştu.
13 Ocak'ta 9, 23 Aralık'ta 6 kahramanımız, terör örgütü PKK'nın saldırısı sonrası şehit oldu. PKK terörüne sesini çıkartamayanlar tam da teröristlerin istediği üzere, "Türkiye'nin mücadelesinin sona ermesi ve sınırlarımıza çekilmemiz gerektiğinin" propagandasını yaptı.
8 Ocak'ta, Fatih Camii İmamı, Kurra Hafız Galip Usta Hoca camide bıçaklı saldırıya uğradı. Saldırgan Bursa'dan gelmişti, ifadesine göre "eşiyle boşandığını, yaptığı iyiliklerin karşılığını alamadığı için bunaldığını ve camide tekbir getirmeye başladığını, sonrasını da hatırlamadığını" iddia etti.
1 Ocak'ta, İstanbul'da yeni yılın ilk saatlerinde düzenlenen Büyük Gazze Yürüşü'ne yüz binlerce kişi katıldı. Yürüyüş dağıldıktan sonra elinde medeniyetimizin temel taşlarından biri olan kelime-i tevhid yazılı bir bayrak taşıyan İsmail Baydemir, yumruklu saldırıya uğradı. Saldırgan, Ege Akarsoy güya "yoldan geçerken bayrağı görmüş ve şehitler aklına gelerek saldırmıştı". Saldırı sonrası muhalefet partileri, Ege Akarsoy'a sahip çıkmak içi birbirleriyle yarışa girdiler.
Aynı gün, yürüyüşe katılmayan ancak dikkat çekmek isteyen başka bir topluluk, sanki katılmış gibi geçmiş tarihli bir videoyu yeniymiş gibi yayınlayarak başka bir provokasyona imza attı.
29 Aralık'ta, dünyanın pek çok önemli futbol organizasyonuna imza atan Suudi Arabistan'da Türkiye Süper Kupası Finali için buluşan Fenerbahçe ve Galatasaray kulüpleri sosyal medyada dolaşıma sokulan yalanlarla birlikte oluşan kriz ortamında maçı oynamayıp Türkiye'ye geri döndü. Muhalefet kısa süre içinde futbol taraftarlarından istifade etmek için olayı sahiplense de Beşiktaş'taki parkın açılışına adam toplamak dışında amacına ulaşamadı.
Amacınız ne olursa ne olsun, başaramayacaksınız, bir kez daha yenileceksiniz.