Yıllarca sözde "temiz siyaseti" savunan, birilerinin ısrarla gazeteci diye andığı Can Dündar, aradığı "temiz şahite" ulaştı! "Sedat Peker'in videosu sayesinde hiç olmadığı kadar huzurla uyuyacağım" demiş. Dündar, ABD bayraklı yorganıyla üzerini iyi örtsün; biz de hafızanızı tazelemeye başlayalım...
Önce 17 Aralık operasyonundan iki hafta önce, Can Dündar'ın Cumhuriyet'teki köşesinden şu cümlesini hatırlatalım: "Amerikan rüzgârı bu, belli mi olur, gün gelir esintiyi Pensilvanya'dan yana döndürür, Ankara'da ampulleri söndürür."
İlkokul çocuğu seviyesindeki metaforlar kadar utanç verici olan, Pensilvanya'nın ABD destekli darbe yapacağını iki hafta önceden duyuran bu adama hâlâ gazeteci deniliyor olmasıdır. Ki Bilal Erdoğan ve onun üzerinden Cumhurbaşkanı'nın hedef alındığı 25 Aralık operasyonundan bir gün önce de, "İktidar satrancının gidişatı netleşiyor. Piyonlar devrildi, sıra Şah'lara geliyor" yazmıştır. Birisinin, darbeci kliğin elemanı olduğunu göstermesi için daha ne yapması lazım, bilmiyorum. Gelelim, MİT TIR'ları meselesine...
PARALEL OPERASYON ELEMANI
17-25 Aralık operasyonunda hükümet devrilmeyince, 19 Ocak 2014'te, Hatay'da üç TIR paralel savcılık-jandarma işbirliği ile durduruldu. MİT mensuplarına jandarma tarafından silah çekildi, yere yatırılıp kelepçelendi. O günden itibaren, paralel yapının "Türkiye, teröre yardım ediyor" yaygarası üzerinden "Erdoğan'ı Lahey'de yargılatacağız" kampanyası hız kazanmaya başladı.
Bu süreçte savcı ve ilgili askeri personel hakkında "casusluk" davası açılmış, gizlilik kararı verilmişti. Aradan bir yıldan fazla zaman geçmişken, 7 Haziran seçimlerine bir hafta kala, Dündar, Cumhuriyet gazetesinde TIR'ları tekrar 'haber' yaptı. 'Haber'de, Suriyeli radikal gruplara silah ve 'cihatçı' sevk edildiği iddia ediliyordu.
Ne FETÖ'cülerin ihbar mektubunda, ne şüphelilerin ifadelerinde ne de iddianamede bir kez bile "IŞİD" geçmezken, Dündar silahların IŞİD'e gittiğini sosyal medya hesabından ilan etti. 12 Haziran günü, yayın yasağına rağmen, adil yargılamaya teşebbüs suçunu da işleyerek Dündar, TIR'ların IŞİD'e gittiğini tekrar 'haber' yaptı. Suruç katliamı sonrası, tam da PKK yeniden saldırmak için aradığı gerekçeyi bulmuşken, Dündar yine tivit attı ve şöyle dedi: "MİT'in IŞİD'e bomba ve eleman taşıdığını belgeledik, suçlu ilan edildik. Suruç, AKP'nin ve MİT'in Suriye ve IŞİD siyasetinin kanlı meyvesidir." Aranan provokasyona ulaşılmış, Dündar da buna IŞİD "haber"iyle öncülük etmişti.
Haber kelimesini tırnak içinde yazıyorum, çünkü belirttiğim gibi IŞİD'i, TIR'ları ihbar eden ve durduran FETÖ'cüler bile telaffuz etmemişti çünkü bunun hiçbir dayanağı yoktu. Ama göz göre göre yargı kararlarını ihlal eden ve IŞİD yalanını haber diye sunan, Erdoğan'dan kurtulmak için devletin teröre yardım ve yataklık ettiği iftirasını atan Dündar'a gazeteci gözüyle bakmamız isteniyor. Müfteriliğin, tetikçiliğin, paralel operasyon elemanı olmanın adı gazetecilik olmuş!
Nitekim Dündar, tutuklandıktan sonra bol keseden attığı IŞİD yalanının arkasında duramayarak ifadesinde şöyle demişti: "Devlet o TIR'larda ilaç vardı diyor. İlaç kutularını kaldırınca silah olduğunu görüyorsunuz. Nereye gittiğini de bilmiyoruz."
Defaatle "IŞİD'e gidiyor" diye 'haber!' yaptı ve sonra da 'bilmiyoruz' deyip ellerini yıkadı. İşte 'sözünün eri, kahraman gazeteci' diye yutturulmaya çalışan Can Dündar bu kadardır. Bu ifade bile tek başına, halkın gözünün içine baka baka yalan söylediğinin ve devlete operasyon çektiğinin, halkı kışkırtmaya çalıştığının delilidir.
ŞIRACI İLE BOZACI
Fetullah Gülen de bu süreçte Dündar'a isim vermeden destek vermiş ve şöyle demişti: "Bu işin cephaneciliğini elinde tutanlar da belli, mücrimler de belli. Yakın tarihte onlar da ortaya çıkacak ve hesabı sorulacak. Uluslararası mahkemelerde hesabı sorulacak bunların."
Şimdi neden ABD Başkanı Biden'ın, en son Türkiye ziyaretinde Dündar'ın oğluna "Baban kahramandır" dediğini anladınız mı? Ya da Başbakanlıktan istifası Foreign Policy tarafından "Amerika, Ankara'daki adamını kaybetti" diye duyurulan Davutoğlu'nun, Dündar'ın serbest bırakılmasını istemesinden haftalar sonra içinde iki ByLock'çunun da olduğu darbeden sonra anlaşılan Haşim Kılıç başkanlığındaki Anayasa Mahkemesi'nin apar topar Dündar için tahliye kararı aldığını ve Dündar'ın da ilk iş firar ettiğini...
15 Temmuz darbesi başarıya ulaşmış olsaydı, Türkiye 'teröre destek veren ülke' kategorisine girecek, yaptırımlarla ekonomisi batırılacak, Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere devlet yetkililerinin önemli kısmı Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanacak, gönüllü NATO güçlerinin yönettiği kukla bir üçüncü dünya ülkesi olacaktık. Dündar ve avanesi başarısız oldu, Peker ve onun ipini tutanlar da başarısız olacak.
Şıracı ile bozacı; birbirinize çok yakıştınız!
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz