Evlenememe korkusunun tetiklediği bayılma nöbetleri yaşayan temizlikçi bir başörtülü, onu başörtülü görünce travmatik atak yaşayan Kemalist psikoloğu ve ikisinden de bilinç düzeyi olarak yüksekte bulunan, "mevzuları çözmüş", tez ile antitezin sentezi bir üst hakem konumundaki seküler Kürt terapist.
Üç kadın, üç farklı kimlik, üç hikâye. Berkun Oya'nın "Bir başkadır" dizisi hakkında çok şey yazıldı. Kimisi alt sınıf-temizlikçi-cahil üçlemesini de tekrarlasa başörtülü bir karakter olmasıyla teselli buldu, kimisi "böyle tepkisel Kemalist mi kaldı" diyerek öfke kustu.
Dizideki müzikler, müthiş görüntü yönetmenliği, başarılı geçişler, ara ara akmayan diyaloglardan öte beni bu kimlik siyasetine takılı kalmışlık ilgilendiriyor aslında. Ve elbette o kimlikler dolayısıyla, muhayyel tipolojilere sıkıştırılmış siyasi çıkarımlar dikkat çekiyor.
Mesela üst hakem pozisyonundaki kızımız, bir çırpıda 12 Eylül'ün zalim rejimi ile o rejimi yargıya taşıyanları; "Kart-kurt" hakaretiyle hatırladığımız rejim bekçileriyle, Kürtçe devlet televizyonundan Kürdoloji Enstitüleri'ne değin Kürtçe'nin kurumsal yapılarda varolmasını sağlamış ve bunu yaparken yemediği dayak kalmamış iktidarı eşitliyor mesela. Dizide açıktan AK Partili olduğu anlaşılan tek karakterin, devamlı sinir krizleri yaşayan, mutsuz ve itici başörtülü bir Kürt kadını oluşu ise senaristin bilinç dışını ele veriyor.
Senaristin kimliğine en yakın görünen, beyaz yakalı olması muhtemel, orta-üst sınıf beyaz seküler erkeğin en sığ karakter oluşu, dizide âdeta bir ademiyeti temsili aslında çok şey anlatıyor.
Berkun Oya'yı ve ekibini, şimdiye kadar hayal etmeye cüret edemediklerini hayal etmeye çağırmak isterim. Başörtülü, orta-üst sınıf, eğitimli ve o eğitim için ailesinden devlete tüm otorite biçimlerine ergenliğinden bu yana bayrak açan kadınların hikâyesi hâlâ yazılmadı mesela. Gerçekten "bir başka" olanı görmek istiyorsanız, bakmanız gereken yer orası...
***
9 kere Leylâ
Şayet çok küstah algılanmayacaksam, Ezel Akay'a naçizane tavsiyem reklam yönetmenliğine devam etmesini tavsiye etmek olur. Zira bu kadar usta oyuncularla dolu bir kadrodan, bu kadar üçüncü sınıf skeç tadında bir komedi filmi çıkarmayı nasıl başardı, inanamıyorum.
Üstelik bariz bir erkek düşmanlığı ile sözde kadın haklarını savunmanın modası çoktan geçti, bu vesileyle hatırlatmış olayım. Erkekliğin özünde zalim, kadınlığın özünde adil olduğu yanılgısını yıkmaya Madeleine Albright'lar, Aung San Suu Kyi'ler yetmedi mi acaba? Kaldı ki bu yapmacık yüceltme efektinin tam da arzuladığınız "eşitlik" mitiyle bir tezat oluşturduğunun farkında değil misiniz? 9 kere aşk olsun.