Başkan Erdoğan'ın Türkçe tweet attırdığı liderler içinde Macron da yerini aldı. Ancak ibiği dik tutmaya çalışan Fransız horozu, kendisini komik duruma düşürdü. Zira başından beri "Bizi masadan silmeye çalışanlarla, sahada görüşürüz" mesajı veren Türkiye'nin dediği oldu. Müzakere masası kuruldu.
Macron, iki gemi yollayıp Akdeniz'den uzaklaştıramadığı Türkiye'ye karşı ne ABD'den ne de AB'den istediği desteği göremedi. Trump yönetimi, hem yerleşik yapıdan farklı bir dış politika vizyonu olduğundan hem de seçim öncesi risk alamayacağından "konuşun, anlaşın" noktasına geldi. AB ise hem Türkiye'nin tezini destekleyen İtalya ve İspanya gibi üyeleri hem de Brexit sonrası iyice direksiyona yerleşen Merkel'in frenlemesi ile Macron'un istediği tepkileri vermedi.
En son Güney Avrupa Ülkeleri Zirvesi MED-7 üyelerinin 4'ü de Türkiye'ye yaptırım taraflısı olmayınca, Macron da "müzakere" kelimesine razı olmak durumunda kaldı. Anlayacağınız Türkiye'ye "kırmızı çizgi" çizeceğini söyleyerek yola çıkan Macron'u İzmir marşıyla uğurladık. Viva la Erdoğan, viva la Turquie!
***
Bağımsız yargı!
Türkiye'de yargının taraflı olduğu ve iktidarın etkisi altında kaldığını iddia edenlerin neden yanıldıklarını, kalp hastası yaşlı bir adamın evini basıp döven ama buna rağmen serbest bırakılıp tepkiler üzerine tutuklanan Halil Sezai olayına,
İşlerine gelince "yandaş" olmakla suçladıkları ATV'deki Müge Anlı'nın sevilen programının ısrarlı yayınlarına rağmen yargının harekete geçmediği Aleyna Çakır'ın ölümüne
Ya da en son İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun haklı sitemiyle gündeme gelen, Anayasa Mahkemesi'nin aksi yönde kararına bakarak anlayabilirler. Yargı "yandaş" yargısı olsaydı, bu kararların hiçbiri böyle çıkmazdı...
Şimdi gelelim Amerika'ya... Ne alaka demeyin. Hani Halkbank davası başta olmak üzere ülkemizin aleyhine ne iş yapsa Amerikan yargısını öven bir tayfa var ya; onların gözüne sokmalık bir mevzu yaşanıyor.
Amerikan sivil haklar ve kadın hakları mücadelesinin önde gelen isimlerinden, Yüksek Mahkeme Üyesi Ruth Bader Ginsburg vefat etti. Malumunuz Yüksek Mahkeme'ye atanınca ancak kefeninizle çıkıyorsunuz. O yüzden tüm eyaletleri bağlayıcı kararlar alabilme yetkisine sahip Yüksek Mahkeme'ye yargıç atayabilmek başkanlar için büyük fırsat. Trump da başsağlığı mesajı yayınlar yayınlamaz, Demokrat yargıçtan boşalan koltuğa bir an önce atama yapacağını ilan etti. Tabii ortalık karıştı. Zira başkanlık seçimlerine sadece 1.5 ay kaldı.
Daha önce seçim sürecinde yargıç atanmasına destek vermeyeceğini açıklayan ve Cumhuriyetçi Parti'deki özgül ağırlığı malum Güney Karolina Eyaleti Senatörü Lindsey Graham de atamaya destek olacağını açıklayınca çarşı iyice birbirine girdi. Üstelik Graham bunu, seçim kampanyası için de kullandı; "beni seçmezseniz, Demokratlar Yüksek Mahkeme'de ağırlık kazanır" imalı seçmenlerine mesaj bile verdi.
İşte böyle sayın seyirciler, karşınızda tarafsız ve bağımsız, siyasete karşı gözleri kör Amerikan yargısı...