Çetrefil bir meseleyi ele almaya çalıştığımız yazı dizisinin son bölümünde, evlenme-boşanma oranlarındaki değişimin sebeplerine ve çok tartışılan süresiz nafaka meselesine değineceğiz. Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerine göre 2018'de ülkemizdeki kaba evlilik hızı, önceki yıla göre yüzde 2.8 azalarak binde 6.8'e geriledi. OECD ülkelerindeki evlenme hızının binde 4.8 olduğu göz önüne alınırsa, hâlâ ortalamanın üstünde bir evlenme oranına sahip olduğumuzu ama gidişatın düşüş eğiliminde olduğunu söyleyebiliriz.
OECD ORTALAMASINA YAKIN
Peki, boşanma rakamları nasıl? Geçtiğimiz yıllara kıyasla Türkiye'deki boşanma oranları yükselme eğiliminde. Buna göre 2018'de Türkiye'deki boşanma oranı, önceki yıla göre yüzde 10.9 artarak alarm zillerinin çaldığını kanıtladı. OECD ülkelerindeki boşanma oranı ortalaması binde 2 iken, Türkiye'deki boşanma oranı da binde 1,75'i buldu. Ayrıca 14-65 yaş arası kesimin, emekli olan 65 yaş üstü nüfusa oranına bakıldığında ise alarm zilleri çalıyor. Bazı Avrupa ülkelerinde bir emekliye iki çalışan veya genelde üç çalışan kişi düşüyor. Aynı kaderi Türkiye'nin de paylaşmaması için bir şeyler yapmak gerekiyor.
DEĞİŞİM ZİHİNDE BAŞLIYOR
Aslında"Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok", zira Batı dünyası da kaygı verici demografik istatistiklere ulaşana değin benzer evrelerden geçmiş. Değişim, demografiye yansımadan önce, ilkin zihinlerde başlıyor. Bireyin ailenin, kariyerin ebeveynliğin önüne geçtiği, kulağa hoş gelen özgürlükçü söylemlerin eşlik ettiği ama neticede toplum yapımızı alaşağı eden bir süreç bu. Etkenlerden biri olarak, evliliği anlamsızlaştıran, aşk kavramını sadece evlilik dışıysa yücelten ve eşcinselliği âdeta moda haline getiren tüm popüler kültür ürünlerini de aklınıza getirebilirsiniz.
DİZİLERDE EŞCİNSELLİK
Sadece bir örnek: Alakalı alakasız hemen her dizisinde en az bir eşcinsel karakter olan ve havsalanızın alamayacağı pisliklerle dolu öyküleri ekrana taşıyan yabancı bir çevrimiçi yayın platformunun ülkemizdeki tekil abone sayısı yaklaşık 2 milyon ve dahası aile hesaplarıyla birlikte bu rakam 4 milyonu buluyor. En hızlı ilerledikleri piyasalardan birinin de ülkemiz olduğunu not düşelim. Çevrimiçi platform deyince elbette bir de genç nüfusun kendi 'kanaat önderleri'ni bulduğu, abonelik rakamları toplamda 15 milyonu geçen, kendi içinde âdeta alternatif bir evren sunan youtube platformu var. Ailenin sadece kadın ve erkek arasında kurulmadığını savunan, boşanmanın yaygınlaşarak sıradanlaştığı, evlilik öncesi birlikteliği olmayanların yadsınmaya başlandığı, bireyciliğin kutsandığı farklı bir değerler silsilesini içeren, 'herkesin hayatına kimse karışamaz'ı düstur bellemiş yeni bir dünya bu. Peki, biz hazırlıklı mıyız? İşte bütün mesele bu...
Süresiz nafakaya sınır konulacak mı?
Gelelim süresiz nafaka meselesine... Bazılarının iddia ettiği gibi süresiz nafakayı getiren kanunun ne İstanbul Sözleşmesi'yle ne de AK Parti hükümetleriyle en ufak bir ilgisinin olmadığını söyleyerek başlayalım. Süresiz nafaka uygulamasının ülkemizde yasallaşması, 1979'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda kabul edilerek imzaya açılan CEDAW (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Engellenmesi Sözleşmesi) ile başladı. Türkiye, CEDAW'ı 1985'te kabul etti ve "süresiz yoksulluk nafakası" hükmü getirildi. Aynı şekilde, evlilik sırasında "edinilmiş mala katılma rejimi" de CEDAW sonrası getirildi. Ak Parti, süresiz nafaka ve 'çocuk haczi' uygulamasının yeniden ele alınacağının sözünü verdi ama çalışmalar hâlen sürüyor. Akademisyen Latif Tarbak, bu adaletsizliği kendi tecrübesi üzerinden şöyle ifade ediyor: "Gelirimin yarısını 21 yaşında evlendiğim ve 10 gün evli kaldığım eski eşimle paylaşıyorum. 9 yılda anca boşandım. Ayda 2 bin 80 lira nafaka ödüyorum." Yalnız şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; süresiz nafakanın İslâm hukukuna aykırı olduğu üzerinden eleştiri getirenler, mehirin önemi ya da boşanma sonrası kadının babası ve erkek kardeşleri tarafından desteklenmesi zorunluluğu hakkında ne diyorlar, bilmiyorum. Zira sesleri istediklerinde çok yüksek çıksa da, bu konuda pek duyulmuyor. Süresiz nafaka karşıtı birisi olarak belirtmem gerekir ki İslâm hukuku, argümanınız için işe yaradığında kullanacağınız, sorumluluklar noktasında size iş düştüğünde ise görmezden geleceğiniz bir 'alet' değildir. Erkeğin kadına karşı (eş, anne veya kardeş) sorumluluklarını da azami şekilde yerine getirmesini öğütleyen bir toplumsallığımız olsaydı, bu meseleler daha çabuk ve sorunsuz çözülebilirdi.
NAFAKAYA ÜST SINIR GETİRİLEBİLİR
Avukat Mehmet Sarı: Yoksulluk nafakasının süresiz olması, yeniden aile hayatı kurulmasında problemlere sebep olmaktadır. Diğer yönüyle yoksulluğa düşen eş bakımından da adaletin gözetilerek meselenin çözülmesi gerekir. Bu konuya ilişkin önerimiz, "öncelikli olarak yoksulluk nafakasının en az evlilik süresi kadar tayin edilmesi"dir. Ayrıca nafaka süresinin tayininde; kusur oranının, tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak hâkim takdiri ile belirlenmelidir.
Avukat Helin Görgülü: Yasa değişikliğini önermemekle birlikte, mahkemelerin fazladan iş yükünün önüne geçmek bakımından, Yargıtay içtihatlarıyla "merdiven sistemi" oluşturulabilir. Buna göre, evlilik süresine göre nafaka süresine bir üst sınır getirilebilir. Örneğin, 5 yıla kadar evliliklerde en fazla 3 yıl nafaka ödenmesi; 10 yıla kadar evliliklerde 5 yıl nafaka ödenmesi gibi... Nafakaya ihtiyaç duyan tarafın hayatını idame ettirecek imkanlara kavuşuncaya kadar makul bir süre korunması sağlanabilir.
EŞLER ARASINDA ROL ÇATIŞMASI BÜYÜK SORUN
Nergis DAMA (Sosyolog): Günümüzde boşanmaların artmasına sebep olarak, eşlerin aile odaklı beklentilerinin yerini bireysel beklentilerin alması, kadınların ekonomik ve sosyal yaşama daha fazla katılımıyla birlikte aile içindeki sorumlukların paylaşımında rol çatışması, geniş aile yapısının çekirdek aileye dönüşümesiyle kontrol ya da uzlaştırıcı rol yüklenen büyüklerin aile içinde rolünün azalması ve çocuk ya da aile odaklı zaman paylaşımının önemsenmeyerek çiftler arasındaki ilişkiye dair önemin artmasını sıralayabiliriz. Örneğin boşanma nedenlerinde aldatma, birbirine zaman ayırmama, görev paylaşımı, vb. eşler arasındaki sorunlar öne çıkmaya başladı. Artık aile merkezli olmaktan ziyade bireysel mutluluk üzerinden bir değerlendirmeyle evliliklerin başarısı / başarısızlığı değerlendiriliyor.
KUSURSUZLUK DAYATMASI ZARAR VERİYOR
Filiz MEGA (Klinik Psikolog): Kadın ve erkek kaynaklı belirleyici bir neden olmaksızın ortaya çıkan boşanmalarda, günümüz kadınına ve erkeğine dayatılan kusursuz olma gerekliliği, evliliğe ve hayata karşı beklentiyi de en üst seviyeye taşımaktadır. Evlilikte, iş hayatında ve yaşam tarzında çevresel etmenlerin şekillendirdiği hayatın akışına çok da uygun olmayan bu mükemmeliyetçilik talebi, beraberinde aile içi çatışmayı getirerek evlilikleri olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Ayrıca evliliğin ilk dönemlerinde daha fazla olan şefkatin ve özenin yerini birbirini suçlayan ve küçümseyen, acımasız dil ile eleştirme aldığında ya da çiftlerin var olan sorunlarla yüzleşmeyi reddedip, sorumlulukların eşit olarak paylaşılmayıp sorumluluğun tek bir kişinin üzerine yüklenmesi çiftleri boşanmaya daha hızlı götürebilmektedir.