Ülkenin yarısı karantinada; her gece "kaç vaka açıklanacak, ölümler artacak mı" endişesiyle bekliyoruz. Sosyalleşme bitti, 'kafa dağıtma' dedikleri her şey daha da bunaltıyor.
Böylesi bir vasatta dua, kalbin göğüs kafesine, canın bedene, ruhun dört duvara sığmadığını hatırlatır.
Almanya ve Hollanda'da ibadethaneler kapalı olduğu için, halka moral vermek amacıyla kiliseler çan çalıyorlarmış. Normalde özel izne bağlı olan dışarı ezan vermek de bu moral seferberliğine eklenmiş. Hiçbir Alman ateist yazar ya da Hollandalı kanaat önderi de 'bırakın çanları, susturun ezanları' diye çıkış yapmadı. "İlaçlanması gereken virüs, inananların kafasında" diye karikatürler de paylaşmadı.
Böylelikle gurbette 50 yılın ardından, ilk defa insanlarımız evlerinde otururken bir akşam vakti ezanı Muhammedî'yi duydular. Kimisi ağladı, kimisi şükür namazı kıldı, kimisi vatanını daha çok özledi. Ama o gözyaşı, vehimleri kurutan bir gözyaşıydı. O şükür, ruhu besleyen bir şükürdü. O özlem, devam etme gayretini pekiştiren bir özlemdi.
Şimdi bir de bize bakalım. Diyânet İşleri Başkanı, şöyle bir duyuru yapıyor:
"KOVID-19 salgınının bir an önce son bulması ve hastalarımızın şifaya kavuşmaları niyazıyla yarından itibaren yatsı ezanı sonrası tüm camilerimizden dua sesleri yükselecektir.Vatandaşlarımızı evde kalmaya, tedbirlere hassasiyetle uymaya ve tek yürek olup dua etmeye davet ediyorum."
Medyamızdan bu haber üzerine bir başlık: "Test yapmayı bıraktılar, dualı önleme geçtiler"
Diyânet İşleri Başkanı'nın mesajı altına gelen bazı yorumlar, "duayı bırak, bilime bak", "bütçenizi kesin bilime yatırın", "kaç kişi duayla iyileşmiş, onu da gösterin".
Virüs, Güney Kore'de 'süper yayıcı' birinin binlerce kişilik kilise törenine katılmasıyla ivme kazandı. İran'da cami ve türbeler kapatılmadığı için. Amerika'da da böyle bir vaka söz konusu oldu. Türkiye'de ise cemaat namazları erkenden askıya alındı, Cumalarımız aynı şekilde, Kandil mevlitleri keza. İnsan hayatını merkeze koyan bir din anlayışımız var. Ama dert bu değil. Dert, devamlı kavga içinde olduğu toplumuyla didişmenin bir yolunu daha bulmak. Dil uzattıkları Diyânet bütçesi sıfırlansa, bu sefer de "camileri cemaatler ele geçiriyor, kapatın" diye bağıracaklar.
Üstelik dinin, bilimden keskin çizgilerle ayrıldığı bir Engizisyon geçmişimiz yok bizim, hiç olmadı. Okuduğunuz bu yazıyı size getiren cep telefonunuz ya da bilgisayarınızın ortaya çıkmasındaki başlangıç noktası olan algoritmayı El Harezmî bulmuştur. Keşifleri Latinceye çevrildiğinde, El Harezmi adı Algoritmi (Algoritma) olarak tercüme edilmiştir. Batılılar kendisine "cebirin babası" der ve "algebra" sözcüğü de onun "Cebir Kitabı"ndan gelir.
Harezmî, sizin zevkinize göre çok 'İslâmî' mi geldi? Modern fiziğin babası Newton'a bakın, imanlı bir adamdı; hatta bazılarına göre fazlaca inanmış... Dahi diye andığınız Leonardo da Vinci ha keza. Ya da X-ray'in ve dolayısıyla "rontgen"in mucidi Nobelli bilim adamı Wilhelm Rontgen, modern kimyanın kurucularından Willian Keen... Hatta ateistlerin 'iman ettiği' Big Bang teorisi var ya, sizi üzmek istemezdim ama onu bulan da aynı zamanda Katolik bir rahip olan George Lemaître'dir.
Listeyi uzatabiliriz ama yararı olmaz. Zira bilim ile dini mütemadiyen bir çatışma içindeymiş gibi algılayan zihin yapısının ne kadar bilimsellikten uzak olduğunu göstermek için örnekler yeterli değil. Çünkü Türkiye'deki yaygın İslâm düşmanlığının arka planında psikanalitik tahlille açıklanabilecek bir büyüklük (grandiosity) kompleksi vardır. İnanmadığı için, kendini inananlardan önde ve yüksekte görmek gibi garip bir narsisist kibir eşlik eder bu komplekse. Ben yine de mantığın yollarını aşındırıp, bir nevi el uzatmak istedim.
Velhasıl, kelimenin her anlamıyla dört duvara sığmıyoruz. İnsanın kendisinin dışına çıkmasına, çöldeki su gibi ihtiyacı olduğu zamanlardan geçiyoruz. Ve dua, bunun bizce en güzel, en zarif, en içten yolu. Bu zarafete katılmayın, hakkınızdır. İçinizden gülüp geçebilirsiniz de. Ancak kavgayı bıraksanız diyorum. Görün bakın siz de huzura kavuşacaksınız.
Ha bir de "hangi dua kabul olmuş ki?" diyorsunuz ya; biz hiç geri çevrilmedik ki o kapıdan ve bundan büyük kabulleniliş bilmiyoruz. İnanın, sizin de "bilmeniz" için duacıyız.
***
"Senin göğsünü açıp genişletmedik mi?"
İnşirâh Suresi