Halihazırda facebook'a üye olan 2.4 milyar insan var. Dünya toplam nüfusunun 7.6 milyar olduğu düşünülürse, çocuklar ve yaşlılar ile internet kullanımının yaygın olmadığı ülkeleri de çıkarırsanız, nerdeyse facebook'un ulaşmadığı insan yok diyebiliriz.
facebook'a üye insanlar, yaşlarından mesleklerine, beğenilerinden tüm arkadaş çevrelerine değin kendilerine dair bilgileri özgür iradeleriyle paylaşıyorlar. Bu eşsiz veri akışı ise facebook'un 570 milyar dolarlık servetinin en büyük parçasını oluşturuyor çünkü facebook, yıllık gelirinin %85- 90'ını reklam gelirlerinden sağlıyor. Bu reklamlar ise kullanıcıların demografik özellikleri, paylaşımları ile beğenileri üzerinden reklamverenin hitap etmek istediği kitleyi belirleyen algoritmalar üzerinden veriliyor. Yani facebook'a sadece üye değilsiniz; onun hem müşterisisiniz hem de 'hammadde'sisiniz.
Buraya kadar artık tüm uygulamalar için geçerli, norm haline gelmiş, normalleştirilmiş, alan razı-satan razı' şeklinde özetlenebilecek bir dinamikten bahsediyoruz.facebook'u dünya kamuoyunun merkezine koyan ise malumunuz "Cambridge Analytica" (CA) skandalı oldu. Londra merkezli bu veri işleme şirketi, özellikle facebook'tan aldığı datalarla daha önce Hindistan, Malezya, İtalya, Romanya, Kenya, Litvanya, Trinidad ve Tobago ile Gana gibi ülkelerin seçimlerinde, seçmen davranışlarını sosyal medyayı kullanarak etkilemiş.
Çalıştıkları adayı öne çıkaran veya rakip adayı kötüleyen işler yapmak ya da rakip adaya oy verilmemesini sağlayacak bir 'kayıtsızlık' hissini popülasyona yaymak gibi taktikleri uygulayan CA'nın ipliğini pazara çıkaran ise İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılması refeandumunda ayrılma taraftarları ile çalışmaları ve Trump kampanyasında aktif görev almaları oldu.
CA'nın Başkan Yardımcısı'nın, Trump'ın Baş Stratejisti Steve Bannon olması, sermaye sağlayıcılarından en büyüğünün ise Bannon'un Breitbart'ını Bannon kovulana değin fonlayan Rebekah Mercer olması ise dikkatinizi çekebilir. Dahası, CA'nın kurucu firması SCL, işe İngiliz ordusunun çalıştığı bir taşeron firma olarak başlamış. Tanıtım filmlerinde; "İngiliz ordusunu, donanmasını ve özel harekât timlerini eğitiyoruz. NATO, CIA, Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon'a eğitim veriyoruz. Araştırmalarımızı kullanarak, düşman kitlelerinde davranış değişikliği yaratıyoruz." deniyor. CA'ya odaklanan "Great Hack" isimli belgesel, bu irtibatı, belli bir ülkedeki, özellikle genç nüfusu terörist gruplardan uzak tutmak gibi naif amaçlarla sunsa da o hikâyenin aslı da öğrenilmeyi bekliyor.
Amerika'da -bazı haberlere göre- 70 milyondan fazla seçmenin facebook hesaplarından alınan datalarla seçmenlerin Hillary karşıtlığına yönlendirilmesi, Trump'ın Rusya bağlantılarını araştıran Özel Savcı Mueller'in soruşturmasına da konu oldu. Hatta Trump kampanyasının ana sloganlarından "Defeat Crooked Hillary" yani "Sahtekâr Hillary'i yen"i bile CA bulmuş ve logosunu yaptırmış.
CA'nın üst düzey yetkilisi, gizli kameraya alınan bir açıklamasında seçmenleri yönlendiren esas etmenin gerçekler veya düşünceler olmadığını; esas faktörün umut ve korku duyguları olduğunu belirtiyor. İşlerini de bu duyguları şekillendirip yönlendirmek olarak özetliyor. İşte burası, demokrasiyi, daha önce değildiyse bile şimdi bir illüzyon haline getiren bamtelidir.
CA iflasını ilan etti ve bitti. Eğer Hillary kazansaydı veya İngiltere, AB'de kalmaya devam etseydi, adlarını bile duymayacağımıza eminim. Emin olmadığım ise özgür irade ile teknoloji arasındaki bağı sadece 'yapay zeka' tartışmalarına indirgediğimiz bugünlerde, demokrasinin temel unsuru olan seçmen davranışını hedefleyen bu tür çalışmaların başka hangi odaklar tarafından, hangi coğrafyalarda gerçekleştirildiği...