Ülkücüleri temsil iddiasındaki parti CHP ile ittifak yapıyor ve neticede İzmir'de, adı ülkücülere işkence ve idamla özdeşleşmiş birinin oğlunu aday gösteriyorlar.
"Emeklilikte yaşa takılanlar" üzerinden iktidara çakıp "biz gelince yapacağız" diye palavra sıkıyorlar ve neticede bu ülkede emeklilik yaşını 62'ye çıkaran Yaşar Okuyan'ı törenle partilerine katıyorlar.
Sözde daha İslâmi bir çizgi vaad ederek ortaya çıkan Saadet Partisi, kendiyle özdeşleşmiş televizyon kanalına nerdeyse her gün ayrı bir İslâm düşmanını çıkarıyor. O isimler sonradan yine Müslümanlarla dalga geçmeye devam ediyorlar ama "çok onurlu, pek haysiyetli" olduklarından gıklarını çıkarmıyorlar.
İyi Parti 'açılım' diye her fırsatta Ak Parti'ye çakarken, Hatip Dicle'sinden Cevdet Bakın'ına söz alan birçok HDP'li "AK Parti kazanacağına, İyi Parti kazansın" diye gönüllü propaganda yapıyorlar. AK Parti ile HDP arasında kalıp, HDP'yi seçen İyi Partili sayısı da az değil. Öyleyse sorarlar adama: Silah bırakma ve hiç şehit vermeme şartıyla süreç yürütmek mi daha beter, şehit vermeye devam ettiğimiz bir süreçte kapalı kapılar ardında ittifak yapmanız mı?
Bir zamanlar 'beş benzemezler' denilen muhalefet ittifakı, gittikçe birbirinin aynısını olmaya başladı. Değişmez kanundur: Karaktersizleşmek, silikleşmeyi beraberinde getirir. 1 Nisan sabahı daha net göreceğiz.