Amerikan saatiyle 8.30'da, siyah kıyafetli bir adam Fetullah Gülen'in yaşadığı "Altın Nesil" malikânesine geliyor. Kapıya fazla yaklaştığı söylenen adamın ateş ettiği önce sosyal medyaya, sonra da haber ajanslarına geçiliyor.
Fakat sonradan ateş edenin, yaklaşan kişiye uyarı mahiyetinde tek el havaya sıkan güvenlik görevlisi olduğu öğreniliyor.
Hatta ardından ne hikmetse, bu kadar geniş koruma önlemleri alınan fare deliğinin girişindeki tüm güvenlik kameralarının da bozuk olduğu ortaya çıkıyor. Fakat Amerikan polisi olayın üzerinden altı saatten fazla geçmesine rağmen havada helikopterler, yerde devriye ekipleri 'siyah giysili saldırgan'ı aramaya devam ediyorlar.
Bu esnada FETÖ'cüler ilgilenen tüm medya kuruluşlarına seri açıklamalar yapıyorlar.
"Gülen'in sözcüsü" olarak adı geçirilen kişi, "Bu kişi ortadan kayboldu.
Olay bize göre kapanmıştır" dedikten sonra eklemeyi ihmal etmiyor: "Recep Tayyip Erdoğan'ın yönettiği Türk hükümetinin Bay Gülen hakkında kaçırma senaryoları planladığı ve ayrıca dünya çapında başarıyla Gülen destekçilerini kaçırdıkları iyi bilinen bir gerçektir." Böylelikle FETÖ'cüler, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu vesilesiyle bir nebze normalleşen Türkiye-ABD ilişkilerinden duydukları kaygıyla bir taşla iki kuş vurmuş oluyorlar. Hem de Gülen'i medya anlatısına hayatı tehlikede olan mazlum bir din adamı ve Türkiye'yi de 'yoldan çıkmış devlet' (rogue state) kategorisinde göstermeye çalıştılar.
Hem de herhangi bir saldırı durumu olursa, ABD polisinin de kendilerini nasıl koruyacağının test edildiği bir 'tatbikat' deneyimi sağlamış oldular.