FETÖ darbe girişimi sonrası, elebaşının dini kullanarak bu yapıyı oluşturmasını bahane ederek, 'gördünüz mü laikliğin kıymetini?' diye gerinenler vardı. Hâlbuki tam da dini her yapıyı bastıran ve dindarları devletin tüm kademelerinden kovalayan radikal laikçi anlayış, ironik biçimde FETÖ'nün önünü açmıştı.
1999'da FETÖ'nün devlete sızmaktan bahseden kasetleri çıktığında, halkın büyük çoğunluğu "Dindarları dışladıkları için böyle diyor" gözüyle bakmıştı ve laikçiliğin şerri sebebiyle hüsnü zan ile algılamıştı. Aileler, devlete çocukları yerleşebilsin diye FETÖ'nün okul ve dershanelerine teveccüh göstermiş ya da çocuklarının geleceği için müsamaha göstermişti. Çocukları elden gittiğinde ise artık çok geçti...
Bununla beraber Türkiye'de bir 'cult' meselemiz var. Kelimeyi Türkçe'ye tarikat diyerek tercüme etmek doğru değil. Zira bu kelimenin işaret ettiği anlam ile bin yılı aşkın tarihi olan tarikatlar tarihimizin örtüşmesi mümkün değil. Kültler bir yana, tarikatlarımız diğer yanadır.
Öte yandan birileri FETÖ ve Adnancılara yapılan operasyon üzerinden 'tüm tarikatlara operasyon geliyor' heyulası oluşturmaya çalışıyorlar. Böylelikle bu sapkın vatansızlarla, Türkiye'nin İslâm yurdu olmasına vesile olan öncü oluşumları eşitliyorlar.
"Siyonizm Kur'an'da var" diyen Oktar'la, "Haçlıların ülkenizi işgal etmesi tehlikeli değildir" diyen Feto'yla, 15 Temmuz darbesini haber aldığında "İslâmî faaliyetlerin darbeden hayırlı şekilde etkilenmesini umuyoruz" diyen Kuytul ile darbe günü çoğunluğu sokaklara akan tarikat ve cemaat mensuplarını aynı kefeye koymak akıl, vicdan, izan sahibi kimsenin haddi değildir.
Tarikat ve cemaatler, aynı zamanda toplumun vazgeçilmez bir parçası olmaları hasebiyle, diğer oluşumlar gibi devlet denetimine tabidirler. İster seküler ister İslâmî hususiyeti olsun, her devlet, vatandaşlarını mobilize etme kabiliyetine sahip oluşumlarla iletişim halinde olmaya mecburdur. Zaten dini ticari ve siyasi güç için kullanmayan her yapı da bu şeffaflık talebine olumlu karşılık verecektir. Bu ister dernek ister cemaat olsun, bağlının kimle evleneceğinden hangi okula gideceğine, izleyeceği televizyondan okuyacağı gazeteye kadar her alanını denetleyip belirleme potansiyeline sahip yapıların 'kapalı kutu' kalma lüksü yoktur.
Darbe ertesinde, Diyânet İşleri Başkanlığı çatısı altındaki Din İşleri Yüksek Kurulu'nun otuz kadar tarikat ve cemaat üst düzey temsilcisi ile toplantıları olmuştu. Ağustos 2016'da toplanan Olağanüstü Din Şûrası'nda da din istismarı ile mücadele konusunda ortak kararlar alındı. Allah rızası için çalışan samimi yapılara destek olunması, ilgisizlikten kaynaklı bazı hurafelerin ayıklanması ve dini istismar eden oluşumlarla etkin mücadele konusunda inisiyatif alınan bu istişare ve icraatlar oldukça önemliydi. Buna binaen hem Diyânet İşleri merkez yapısında hem de 81 ilimizde Din İstismarıyla Mücadele Komisyonları kuruldu. Bu yapıların etkin biçimde çalıştırılması ve benzer buluşmaların artarak sürmesi, hem bazı kötü niyetli dedikoducuların önünü kesecek hem de toplumun şeffaflaşmasının önünü açacaktır.
Bu mücadele, aileden devlete kadar, aşağıdan yukarıya toplumun her kesimini ilgilendiren bir vazife ve sorumluluktur.