Nâzım'ın "Karşı yaka memleket/ Sesleniyorum Varna'dan/ İşitiyor musun?" dizelerini yazdığı, Karadeniz kıyısındaki Bulgaristan kenti Varna'dayız. Yoksa, "Sayın yargıcım" diye başladığı mektubunu, komünistlikten 22 yıl hapis yatmış olsa da, "Varna kıyılarından kedi miyavlamalarıyla yurt hasreti gösterilerine kalkışacak değilim. Geliyorum" diye bitiren ama ömrü yetmeyen Hikmet Kıvılcımlı'nın Varna'sındayız mı demeliydim? En iyisi 1444 yılında, yine yaptıkları bir anlaşmada sözlerini tutmayarak Osmanlı'nın üzerine yürüyen Avrupa Haçlı ordularını yendiğimiz Varna'dayız demek...
AB dönem başkanı olan Bulgaristan'ın ev sahipliğinde, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın AB Konseyi Başkanı Tusk, AB Komisyonu Başkanı Juncker ve diğer üst düzey yetkililerle yapacağı, Türkiye-AB ilişkileri zirvesi burada gerçekleşiyor. Siz bu satırları okurken, sonuçlarından da haberdar olacaksınız.
Şahsi kanaatim toplantının çok da olumlu geçmeyeceği yönünde.
Nasıl olumlu olsun ki, şu duruma bir bakın: Avrupa Birliği, Mart 2016'da, Başbakan Davutoğlu döneminde imzalanan mülteci anlaşması şartları çerçevesinde Türkiye'ye iki seferde toplam 6 milyar euro ödemeyi kabul etmişti. Ayrıca Türk vatandaşlarına vize serbestisi sözü de verilmişti.
Peki, ne oldu? Türkiye'ye toplam 179 milyon euro verildi. Bu meblağın büyük kısmı Birleşmiş Milletler Yemek Yardımı Programı gibi "uluslararası" kuruluşlara gitti. Sadece küçük bir kısmını yerli sivil toplum kuruluşları alabildi.
Öte yandan anlaşmanın en büyük "fayda"sını Avrupa elde etti. Ekim 2015'te Avrupa'ya günlük geçiş sayısı 6.360 mülteciydi.
Mart 2016'dan itibaren kişi sayısı 80'e düştü. Yani %97'lik bir "başarı oranı" söz konusu!
Türkiye, verdiği tüm sözleri tuttu.
Karşısında vize muafiyetini bırakın Gümrük Birliği anlaşmasını dahi güncellemeyeceğini söyleyen, Afrin harekâtına bile "işgal" diyen, Türkiye'yi Akdeniz enerji rekabetinde yok sayan bir Avrupa buldu.
Anlayacağınız Varna kıyısından görünen tablo şimdilik pek de iç açıcı değil.