Harvard Üniversitesi'nden Joseph Nye tarafından uluslararası ilişkiler literatürüne kazandırılan 'yumuşak güç' kavramı uzun yıllar gündemimizde yer aldı. Çünkü Türkiye'nin Balkanlar, Ortadoğu ve Afrika'daki etkisinin önemli ölçüde yumuşak güce dayandığını söylemek mümkün. Yani kültürel nüfuz, ekonomik ilişkiler ve diplomasi üzerinden belirli ülkelerle ilişkilerde alınması istenen kararlara ulaşılmasını sağlayan bir araç olarak yükselen bir yumuşak güç olduğumuz doğruydu.
Ancak özellikle 15 Temmuz günü milletimiz kadar devletimizin ve dolayısıyla ordumuzun da atlattığı travma ertesinde, sert gücün Ortadoğu'da var olabilmek için bir gereklilik olduğu daha net biçimde görüldü. Nitekim darbeden kısa süre sonra ordumuz Fırat Kalkanı harekâtını başlatmış ve DEAŞ'ı sınırımızdan püskürtmüştü. Şimdi de Zeytin Dalı harekâtıyla Suriye sınırımızın %65'ine hâkim olan YPG ile mücadelemiz başladı.
Bazı uzmanlar ABD'nin buna izin vermeyeceği öngörüsünde bulunsa da, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Terör örgütünün üslerindeki bayraklarınızı kendiniz indirin ki, o bayrakları biz size teslim etmek zorunda kalmayalım. Teröristlerdeki işaretleri sökün ki, teröristlerle birlikte olanları biz toprağa gömmek mecburiyetinde kalmayalım" şeklindeki meydan okuyuşunda tecessüm eden kararlılık ABD'ye geri adım attırdı. Bir saat arayla açıklamalar art arda geldi. ABD Dışişleri Bakanı, herhangi bir sınır gücü kurulmayacağını, bunun yanlış aktarıldığını ilan etti. ABD'nin Merkez Kuvvetler Komutanı Joseph Votel'in aynı gün Rakka'da YPG'yi ziyaret ediyor oluşu ise YPG konusunda ayak direneceğinin ama Türkiye'nin Fırat'ın batısını tamamen temizlemesine ses çıkarılmayacağının göstergesiydi.
Rusya da önce tepki göstermeye kalktı ama güçlerini Afrin'den çekti ve en sonunda diplomaside uzmanlığıyla bilinen Dışişleri Bakanı Lavrov'un, "ABD'nin tek taraflı kararlarının Türkiye'yi kızdırdığı" şeklindeki çıkışıyla, "Bu, Türkiye ile ABD arasındaki mesele; YPG'nin muhatabı ABD'dir" imasında bulunarak aradan çekildi. Soçi'ye davet ettikleri YPG'nin toplantıya katılmayacağını açıklaması da bizim için işleri kolaylaştıran bir diğer unsur oldu.
Fransa da önce Zeytin Dalı harekâtını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) taşıyacağının sinyallerini vermişti. Ancak Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada, BMGK toplantısının sadece Suriye'deki insani durumla ilgili olduğunu, Afrin konusunun gündemde olmadığını ifade etti.
İngiltere ise başından itibaren harekâta olumlu yaklaşan tek Batılı ülke oldu. Dışişleri Bakanı Boris Johnson, yaptığı açıklamada, "Afrin'deki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Türkiye, sınırlarını güvende tutmak istemekte haklıdır. Şiddetin azaltılması ve en önemli göreve odaklanma noktasındaki amacı paylaşıyoruz: Esed rejiminin sonunu getirecek bir siyasi geçiş süreci" dedi. Böylelikle, Türkiye'nin YPG ile mücadelesinin meşru olduğuna işaret etti.
Afrin harekâtı şimdiden Türkiye'nin tezlerinin kabul ettirildiği diplomatik bir zafere dönüşmüş durumda. Sıra, Allah'ın izniyle askerî zaferde...