İran, en son 2009'daki "Yeşil Hareket" protestolarıyla sarsılmıştı. Ancak bu protestolar, geçtiğimiz iki hafta boyunca süren gösterilerden farklıydı. Öncelikle Batı'ya daha yakın bir duruş sergileyen, orta-üst sınıf, eğitimli kesimlerin başını çektiği protestolardı. İktidarda reformistler değil, muhafazakârlar vardı. Daha önemlisi o dönem İran, Suriye ve Yemen'deki iç savaşı körüklememiş, oralara büyük miktarda finans ve askerî güç akıtmamıştı. Aynı şekilde Lübnan ve büyük ölçüde Irak'ı da buna katabiliriz. Üstelik ortada ABD ve diğer ülkelerle yapılan nükleer anlaşma ve dolayısıyla kısmen dünyaya açılan bir ekonomi, İran'a akan milyonlarca dolar yoktu. Tabii göstericilerin en sağlam iletişim kanalı olan aplikasyonlar da daha ortaya çıkmamıştı.
Bugünkü protestolarda ise özellikle yerleşik düzenin en büyük destekçisi sayılan alt sınıfların katılımının olduğunu görüyoruz. "DEAŞ da yenildiğine göre artık Irak ve Suriye'ye para ve insan gücü akıtmaktan vazgeçin, Hizbullah'ı değil bizi doyurun, Yemen'e değil bize bakın" diyen halk kesimleri olduğunu görüyoruz. En kritik olansa, 2009'da Ahmedinecat'a yönelik karşıt sloganlar varken, bugün binlerce kişinin, İran'ın yerleşik düzeninin kalbi olan dinî lidere yönelik "Hamaney'e ölüm" sloganları atıyor olmasıdır.
Dış güçlerin etkisi
Peki, bu tepkinin ortaya çıkmasında dış güçlerin kışkırtması olabilir mi? Evet. Bu tepkinin rejimi hedef almasında dış güçlerin desteği olabilir mi? Evet. Başını ABD ve İsrail'in çektiği dış güçler, protestoların İran'ı zayıflatacak bir noktaya evrilmesi için çalışıyor mu? Kesinlikle. İran'ın Başbakanı Musaddık'ın İran petrollerini millileştirerek İngilizlere tekmeye basması sonucu, CIA-MI6 işbirliği ile gerçekleştirilen Operasyon Ajax ile alaşağı edildiğini biliyoruz. Hatta Obama döneminde, CIA bu operasyonu kendisi de itiraf etti. Dolayısıyla İran, aynı Türkiye gibi, Ortadoğu'daki önemi hasebiyle Batılı güçlerin türlü operasyonlarına muhatap olmuş bir ülke. O yüzden ortada sadece kızgın protestocuların olduğunu iddia eden yorumculara gülüp geçmekte fayda var.
Şaka mısınız?
Neymiş, Ruhani, "Millet baskıların azalmasını istiyor. Caddelere çıkan herkes bir yerlerden yönlendirilmiyor. Bu taleplere kulak vermeliyiz" demiş, ne de iyi bir yöneticiymiş! Gezi döneminde biz niye böyle yapmamışız?
Ruhani, bu açıklamayı yaptıktan az sonra, Devrim Muhafızları tanklarıyla birlikte başkent Tahran'ın sokaklarında protestocu avına çıktı. Protestocuları ezdikleri en az iki video izledim. Tutuklanan göstericilerinse, her yıl olduğu gibi sokak ortasındaki vinçlerden sallandırılmayacağının garantisi yok! Ama İran bunu hep yapıyor. Ana söylemi en üst perdeden sert olduğu için, Ruhani gibi sakin ve güler yüzlü birini başa koyunca birden 'işler değişiyor' algısını yayıyor. Nükleer anlaşma döneminde de böyle olmamış mıydı?
Batı'nın İran desteği
İşin daha da ilginç yanı, ABD ve İsrail'den İran rejimine sert tepkiler gelse de, Avrupa'dan 'tamamen duygusal' sebeplerle çok cılız seslerin çıkması ve Gezi döneminde Türkiye'ye demediğini bırakmayan, protestocuların 15 gün boyunca Taksim'i işgal etmesini tolere edip, üzerine de iki gün art arda onlarla görüşen Erdoğan'ı canavarlaştıran bir kısım ABD medyasının İran'a iltimas geçmesiydi. Örneğin AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Mogherini, tam bir hafta sessizliğini korudu. Ardından İran rejimini açıkça hedef almayan, yuvarlak bir açıklama yaptı. Ancak özellikle New York Times'ın hoşgörüsü inanılmazdı. Örneğin İranlı bir generalin protestolar bitmediği takdirde şiddete başvuracakları imasını, "İranlı generalden uyarı" başlığı ile verdi.
Açıkçası Türkiye'nin İran desteği de bizim büyüklüğümüzün bir kanıtıydı. Darbe gecesi İran'ın olan biten karşısında ellerini ovuşturduğunu, Devrim Muhafızları'nın kutlama yaptığını bilmemize rağmen İran'ın iç işlerine karışmama noktasında ilkeli davrandık. Protestocuların haklarını savunduk ama İran'ın dış müdahaleye açık hale gelmesine karşı durduk. Büyüklük bizde kalsın...