Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HİLAL KAPLAN

Trump fenomeni Amerika'yı sallıyor

Şahit olduğum kadarıyla, bu sene yapılan ABD Başkanlık seçimi, diğerlerinin hepsinden ilginç bir hal almaya başladı.
Cumhuriyetçi Parti'nin adaylığı için yarışan ve şimdilik açık ara önde giden Donald Trump, esasında Cumhuriyetçi değil. Kaç yıldır Demokratların Başkan yapmak istediği Hillary'yi ilk ön seçimde yenen ve hâlen de zorlamaya devam eden Bernie Sanders da esasında Demokrat değil. Üstelik Trump'a da Sanders'a da seçim çalışmaları başlangıcında hiç şans verilmiyordu ama gelinen noktada herkesi şaşırtmış durumdalar.
Trump Cumhuriyetçi değil. Hatta Demokrat Parti'den aday olan Clinton'ın kampanyalarına önceki yıllarda bağış yapmışlığı var. Cumhuriyetçi geleneksel yapıyla pek alakası yok. Dindar olduğunu iddia etse de, bikinili kızlarla pozları ve öncesinde aslında bir 'eğlence sektörü' ikonu olması bunun inandırıcılığını azaltıyor. Solaryumdan turunculaşmış teni ve abartılı saçları dahi, Trump'ın klasik bir kiliseye giden Beyaz-Anglosakson-Protestan bir Cumhuriyetçi olmadığının delili gibi.
İlk önseçimi az bir farkla rakibi Ted Cruz'a kaptırmış olsa da, son iki önseçimde açık ara liderliğini koruyan, hatta 'Bush saltanatı'nın son adayı Jeb Bush'un başkanlık yarışından çekilmesine sebep olan Trump'ı Amerikan sosyolojisinde öne çıkaran iki temel husus var bence.
İlki maço bir tavırla, kitabın ortasından konuşması. Hep "ABD cehenneme gidiyor" şeklinde felaket cümleleri kurup, kurtarıcı olarak kendini sunması ki zaten seçim sloganı, "Gelin, Amerika'yı yeniden büyük/harika yapalım."
Trump'ın söylediklerinin veri olarak doğru olması gerekmiyor; politik doğrucu olmaması da tercih sebebi. Ama seçmenlerini özgüvenli ve iyi hissettiren şeyler söylediği kesin. Örneğin Müslümanların ABD'ye girişine engel koyacağı gibi faşist yaklaşımları ya da yasadışı göçmenleri engellemek için Meksika'yla ABD arasına duvar öreceği, duvarın parasını da Meksika'ya ödeteceği gibi saçma ama Amerikan gururunu şahlandıran sözleri.
İkincisi ise, 2008 mali krizinde büyük darbe alan Amerikan alt ve orta sınıfını iyi hissettirecek şeyler söyleyen bir Cumhuriyetçi aday olması. Malum Cumhuriyetçiler kabaca zengini düşmanlaştırmamayı, onlara vergi kolaylığı getirmeyi, istihdam ve büyüme yolunun buradan geçtiğini savunurlar. Trump ise hem büyük bir zengin olarak kendi kampanyasını kendi parasıyla fonluyor ve "Ben, diğer sermaye bağımlısı Cumhuriyetçilere benzemem. Halkın adamıyım" mesajı veriyor. Hem de çalışma gücü daha ucuz olduğu için istihdam gücünü başka ülkelere kaydıran büyük şirketlere savaş açacağını, kimsenin Amerikan işçisine haksızlık yapmasına izin vermeyeceğini taahhüt ediyor. Böyle olunca da hem kendileri gibi argo konuşan evden biri hem de milyarderleri tehdit eden 'dediğim dedik' güçlü bir adam olduğu düşünülerek teveccüh görüyor.
Trump'ın dış politika stratejisinin olmadığını ve bu hususta bayağı bilgisiz olduğunu da söylemek mümkün. Bu açığı nasıl mı kapatıyor? "IŞİD'i yok edeceğiz, teröristlere işkenceyi serbest bırakacağız, cehennemin dibine kadar bombalayacağız" gibi klasik Cumhuriyetçi tabanı mest eden vaatlerle elbette... Putin'i övecek kadar olumlu bulan tek Başkan adayı olduğunu da not düşelim...
Bernie Sanders'e yer kalmadı ama şimdilik ilk kez Yahudi asıllı ve sosyalist bir ismin Başkan adaylığında şansı olduğunu söyleyip sonraki yazıda devam edelim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA